Evlilikle ilgili toplumsal norm ve beklentiler malum. Kadın için bu kurum, başlı başına zor. 

Ama kadın resmi nikahla evlendiğinde, bunlara ek, kimliğinin bir kısmını da geride bırakıyor.

Yakın zamana kadar kadın adının peşine ya bir soyadı daha ekliyor, ya da “kızlık soyadı”ndan tamamen oluyordu. Bu eşitsizlik nihayet son buldu: Medeni Kanun’un 187. maddesi iptal edildi. 

Şimdi sıra kütükte. Salt evlilik bağı nedeniyle nüfus kaydı hayatında görmediği o köye ya da şehre giden tüm kadınlar adına soralım ve inceleyelim: 

Neden kocayı aldık diye memleketini de almak zorundayız? 

Yüksek yüksek tepeler

Kaman’dan Babaeski’ye, Edirne’den Siirt’e, Beyoğlu’ndan Sarıkaya’ya, Kütahya’dan Şarkışla’ya, Elmalı’dan Of’a taşınan biri varsa, ya devamlı sürülen bir memur, ya da kütüktür. 

1960’lı yıllara kadar insanların çoğu kendi köyleri, şehirleri, illeri, bilemediniz bölgelerinde eş edinirdi. 

Modernleşme ve kentleşme, Türkiye kazanını güzelce karıştırdı. İyi de oldu. 100 sene önce akla gelmeyecek izdivaçlar mümkün. 

Yeterince havalı kütüğe gelin olmak 

Düğün gelenekleri ve elti bakışları çarpışırken, bir şey değişmiyor: Yeni evli çiftin “aile kütüğü” kategorik olarak erkek kısmına taşınıyor.