Mağlup çıktığı bir uzlaşmazlık ya da zararlı çıktığı bir pazarlık sonrası “Orada yumruğumu masaya vuramadım!” diye kendini suçlayanlar...
Saygı ve kabul görmeyi beklediği bir ortamda red ya da eleştiri ile karşılaşan ve “O gün o kapıyı yüzlerine çarpıp çıkamadım!” diye kendini suçlayanlar…
İlgi ve iltifat görmeyi beklediği birinin ihmaliyle, kayıtsızlığıyla, saygısızlığıyla karşılaştığında “Sen kimsin!” diye bağıramadığı, üste çıkamadığı, muhatabını ve onun yarattığı zor duyguları üzerinden bir çırpıda silkeleyemediği için kendini suçlayanlar, özgüveni sarsılanlar…
Çok tanıdık değil mi?
Maddi manevi bir kayıpta, sınır ihlalinde, red, ihmal ya da istismarda yaşanan acı, üzüntü, hayal kırıklığı, pişmanlık, öfke, korku, kaygı gibi duyguların kendini suçlamaya, değersizlik ve yetersizlik algısına dönüşmesi… Bu, pek çok bireyin yaşadığı bir sonuç. Bu sonucu tetikleyen ise yapılan bir yanlışta veya uygunsuz davranışta yaşanması doğal olan utanç ve suçluluğun agresyona (saldırgan davranışa) tahvil edilmesi ve bu tahvil işleminin toplumsal, hatta küresel çapta meşrulaştırılıp yüceltilmesi.
Günümüzde insani yozlaşmanın en kaygı verici göstergelerinden biri bu: Zor duyguların, özellikle de toplumsal barışın sigortası olan utanç ve suçluluk duygularının hayret verici düzeyde eksen kaymasına uğramış olması.


