Yüzlerce özgeçmiş arasından havalı bir dergiye stil editörü seçilecek, yönetici bu kişinin gusto sahibi bir aileden gelmesini istiyor. Hızla bir kısa liste oluşturabilmek için tüyo veriyor: “Boğaziçi’ni gariban bir köylü de kazanabilir, sen bana lisesini ve oturduğu semti söyle.”
Bu cümle çok değil 15 sene önce ne kadar doğruydu ve şimdi de ne kadar geçersiz...
Sahiden de Cumhuriyet’in büyük vaadi, hangi aileden gelirse gelsin herkesin bir vadede eşitlenebileceği şartların yaratılmasıydı.
Eğitimin, bu vaadin merkezindeki rolü salt ders kitapları marifetiyle bir ulus yaratmaktan ibaret değildi, aynı sınıfta yan yana oturabilen çocukların gelecekte aynı toplumsal konumlara erişebileceği de vaaz ediliyordu.
Vizyoner bir öğretmenin ufak çabalarıyla köyden üniversite kürsülerine, taşradan mühendislik ofislerine uzanan milyonlarca hikaye vardı. Eğitim topluma, bireylere sosyal mobilite imkanı sağlayan en etkili araçtı.

