Aralarında Amerika ve tüm dünyanın çoksatan listelerinde zirvede olan 100’den fazla yazar, yapay zekâya karşı 27 Haziran 2025’te edebiyat sitesi LitHub’dan ortak bir açık mektup yayınladı.
Mektupta, yapay zekâ modellerinin yazarların eserlerini izinsiz kullanarak içerik üretmesinin hem emeği değersizleştirdiği hem de yazarlığın geleceğini tehdit ettiği vurgulandı. “Yalnızca insan, başka bir insanın ne yaşadığını gerçekten anlayarak yazabilir” denilen metinde, büyük yayınevleri bu konuda sorumluluk almaya davet edildi.
Yayıncılık dünyasının “büyük beşlisi” olarak anılan yayınevlerine - Penguin Random House, HarperCollins, Simon & Schuster, Hachette Book Group, Macmillan - yönelik yazılan mektup büyük ses getirdi, imza listesindeki yazarların sayısı kısa sürede çoğalıp büyüdü.
İmzacılar arasında Türkiye’de de popüler olan yazarların isimleri dikkat çekiyor: 30’dan fazla dilde milyonlarca okuru olan, Cam Çocuk, Işığın İki Yüzü, Deli Bal başta olmak üzere onlarca romanıyla Türkiye’de de geniş bir kitle yakalayan empati kraliçesi lakaplı Jodi Picoult; Kızımı Kurtarın, Gizemli Nehir, Zindan Adası adlı romanları filme uyarlanan, The Wire Boardwalk Empire adlı dizilerin senaristi Dennis Lehane; fantazya ve politik alegori ustası, ülkemizde de Lanetli Yıllar serisiyle tanınan Gregory Maguire; Granta dergisi tarafından en iyi genç Amerikalı yazarlar arasında gösterilen Lauren Groff, genç yetişkin kurgunun kraliçesi olarak bilinen, satış rakamlarıyla her ülkedeki yayıncısını güldüren Colleen Hoover; Sarı Yüz adlı romanıyla bugünlerde Türkiye’de satış listelerinin zirvesinde olan R.F. Kuang…
Tartışmalar henüz Türkiye yayıncılığına yansımasa da bir fitil ateşlenmiş gibi görünüyor.
Mektubun Türkçesi şöyle:
“Penguin Random House, HarperCollins, Simon & Schuster, Hachette Book Group, Macmillan ve Amerika’daki tüm yayınevlerine:
Bir uçurumun kenarındayız.
En basit hâliyle, bizim işimiz sanatçılar olarak insan deneyimine karşılık vermek. Bir yandan da yarattığımız sanat aynı zamanda bir meta ve yaşadığımız dünya her şeyi istediği anda hızlı ve ucuz talep ediyor. Romanlarımızın, biyografilerimizin, şiirlerimizin ve anılarımızın yani insan deneyiminin kayıtlarının yapay zekâ modelleri tarafından “yazıldığı” bir geleceğe doğru hızla ilerliyoruz. Bu modeller, tanımları gereği, insan olmanın ne demek olduğunu bilemezler. Acının, açlığın, sevginin ne demek olduğunu bilemezler.
Yapay zekâ insanlık hâlimizi anlıyormuş gibi bir izlenim verebilir ancak gerçekte bir insanın sesine ses veren ve onu anlayabilen yalnızca başka bir insandır. Yapay zekâya her komut verişinizde, o botun kullandığı dil, biz bu mektupta imzası bulunanlar tarafından kariyerlerimiz boyunca özenle yaratılmış sanat eserlerinin senteziyle oluşur. Bizim iznimiz olmadan, ödeme yapılmadan, bir teşekkür bile edilmeden edinilmiştir bu bilgiler.
Yazdığımız her şeyde kendi hayatlarımızdan beslendik: Anne babalarımızın kayıplarından, çocuklarımızın doğumlarından, yaşadığımız ya da hayal ettiğimiz tüm aşk hikâyelerinden. İnsan yüceliğinin ve insan yozluğunun öykülerinden. Bu öyküler bizden çalındı ve makineleri eğitmek için kullanıldı. Eğer dar görüşlü kapitalist açgözlülük kazanırsa, çok yakında kitapçılarımızı dolduran kitapları bu makineler üretecek. Nihai hedef bu mu? Bizi denklemden tamamen çıkarmak ve kapitalist yapının en tepesindekilerin, emeğimiz üzerinden kazandıkları parayı daha da artırmalarını sağlamak mı? Yazarların emeğinden kazandıkları gelirin küçük bir yüzdesini paylaşmak yerine, kim olduğu belirsiz başka biri, bizim emeğimizle inşa edilmiş bir teknoloji sayesinde para kazanacak.
Yapay zekâ sağlayıcıları sadece bizden değil, yayınevlerimizden de eserlerimizi çaldılar.
Yapay zekânın ürettiği yazılar kulağa ucuz geliyor çünkü gerçekten ucuz. Basit hissettiriyor çünkü üretimi basit. Mesele de tam olarak bu. Yapay zekâ, gerçek toplumsal faydalar yaratma potansiyeline sahip, son derece güçlü ve kalıcı bir araç ama sanatın ve sanatçıların yerine geçmek bu faydalara dâhil değil.
Yazdığımız kitapları özenle hazırlayan, geliştiren ve yayınlayan emekçi editörler, redaktörler, halkla ilişkiler çalışanları ve yayıncılar için ne demeli? Onların işleri de tehlikede. Bu da demektir ki, her aşamasında bir insanın kişisel dokunuşuyla büyüyen işbirliğine dayalı bir sanat olan kitap yayıncılığı tehlikede. Hikâyelerimize hayat veren sesli kitap seslendirmenleri bile daha ucuz, daha basit yapay zekâ taklitleri tarafından şimdiden geri plana itildi. Üstüne üstlük, yapay zekânın kullanımı büyük miktarda enerji ve içilebilir su tüketerek yıkıcı çevresel etkilere de neden oluyor. Bundan sonra ne olacak?
Yayınevlerimizin yanımızda durmasını istiyoruz. Makineler tarafından üretilmiş kitapları asla yayınlamayacaklarına dair söz vermelerini talep ediyoruz. İnsan çalışanlarını yapay zekâ araçlarıyla değiştirmeyeceklerine veya iş tanımlarını bu araçları denetleyen rollere indirgemeyeceklerine dair söz vermelerini istiyoruz.
Yayınevlerimizi şu taahhütleri vermeye davet ediyoruz:
• Yazarlarımızın emeğini çalmış yapay zekâ araçları kullanılarak yazılmış kitapları aleni ya da gizli şekilde yayınlamayacağız.
• Yapay zekâ tarafından üretilmiş kitapları tanıtmak için “yazarlar” icat etmeyecek veya gerçek yazarların takma isimlerle, yazarlarımızın eserlerinden yapılan çalıntılar üzerine inşa edilen yapay zekânın ürettiği kitapları yayınlamasına izin vermeyeceğiz.
• Sanatçıların eserlerinden çalınmış verilerle eğitilmiş yapay zekâ araçlarını, yayınlayacağımız kitapların herhangi bir kısmının tasarımında kullanmayacağız.
• Hiçbir çalışanımızı kısmen ya da tamamen yapay zekâ araçlarıyla ikame etmeyeceğiz.
• Sanatçıların eserlerinden çalınmış yapay zekâ ile üretilecek yazı veya sanat işlerinin denetlenmesini üstlenecek yeni pozisyonlar yaratmayacağız.
• Mevcut çalışanlarımızın iş tanımlarını, sanatçıların eserlerinden çalınmış yapay zekâyı denetleyen rollere dönüştürmeyeceğiz. Örneğin, redaktörler kitaplarını redakte etmeye devam edecek; yapay zekânın sözde redaksiyonunu kontrol edip düzeltmeyecek.
• Her durumda, sesli kitap seslendirmenlerini yalnızca insanlardan seçeceğiz, sanatçıların seslerinden çalınarak yaratılmış yapay zekâ “seslendirmenlerini” kullanmayacağız.
Yazarlar olarak, yayınevlerimizle gelecekte yapacağımız sözleşmelere inandığımız bu maddeleri mümkün olan her şekilde yansıtacağız.
Yayınevlerini, sanatımızın çalınmasına ve bu hırsızlıktan beslenen yozlaşmış yapay zekâ üretimlerine karşı yazarlarının yanında kamuoyu önünde birlikte durmaya davet ediyoruz. Bu mesele sadece bugün yayın yapan bizlerle ilgili değil. Yayın hayatımızı sürdürebilsek de sürdüremesek de zanaatını geliştirmeye çalışan ve bir gün eserlerini paylaşmalarını ve bunun karşılığını adil şekilde almalarını umduğumuz yeni yazarlara alan açmayı da görevimiz olarak görüyoruz. Her zaman sanatçıların sesine ihtiyaç duyduk, bundan sonra da duyacağız. Sizden, eserlerimizin ve gelecek nesillerin eserlerinin koruyucusu olmanızı istiyoruz.
Yanıtınızı bekliyoruz.
Mektuba ve imzacı listesine linkten ulaşabilirsiniz.”
Türkiye yansımaları nasıl olacak, benzer bir mektup Türkçe yayıncılık yapan ve Türkçe yazan yayıncılık profesyonelleri ve yazarları tarafından kamuyla paylaşılır mı, göreceğiz.
Mektubun ülkemizde de artık gündemde olması gereken tartışmalara bir başlangıç olması dileğiyle…