Elinde akıllı telefonla doğanlardan mısınız yoksa telefonu sadece lüzumlu iletişim için kullanan bir avuç azınlıktan mı?
Peki ya ilk cep telefonunuzu hatırlıyor musunuz?
Belki bir kapaklı telefon, bir Nokia 3310, hatta bırakın cebe, çantaya bile sığmayan dünyanın ilk taşınabilir, neredeyse bir kilo ağırlığındaki cep telefonu...Eğer daha gençseniz, cevap dokunmatik bir akıllı telefon da olabilir.
İkinci gruba dahilseniz, muhtemelen yazıyı bu noktaya kadar okurken bile sıkıldınız.
Her uygulaması ayrı bir dünyaya açılan, içerikleri saniyeler içinde değişen ve her daim el altında bulunan telefonlarla, odak süresini korumak pek mümkün değil, farkındayız. O yüzden mümkün olduğunca hızlı bir şekilde sadede gelip konuyu bağlayacağız.
7/24 etkileşimde olma arzusu, dünyada olan bitenin nabzını bizzat tutma isteği ve sanal bir hayatın pençesinde olma hali, dünyanın yeni normali. Lakin ekranlara adeta bağımlı yaşayan gençler, bu işten en çabuk sıkılan ve illallah edenler de aynı zamanda…
App’siz hayat vaadi
Bir Harvardlı genç var ki, başlattığı akımla akıllı telefonu olan herkesi içine doğdukları ya da alışmak zorunda kaldıkları bu düzeni reddetmeye davet ediyor.
İngilizcede bir şeyden bilinçli olarak uzak durma, kaçınma anlamına gelen “abstinence” kelimesi üzerine bir kelime oyunu olan “appstinence” ile, “app”siz bir hayat vaat ediyor.
“Appstinence” akımı genel olarak sosyal medya hesaplarını kullanmaktan kaçınmayı bunun yerine doğrudan iletişim yolları olan telefon aramaları ve mesajlaşmayı tercih etmeye dayanıyor.