Ülkenin binbir derdi var ama belki de en önemlisi maalesef en az konuşulanı: gıda, tarım, basitçe karnımızı doyurabilmek… 

Tarım sektörü uzun zamandır çok ciddi alarm veriyor. Son olarak, Türkiye’deki en büyük market zinciri CEO’su Özgür Tort’un “Bu tempoda gidersek Türkiye’de satacak ürün bulamayabiliriz” açıklaması çok dikkat çekti. 

Tort konuşmasında, bazı çiftçilerin tarlada kendilerine özel ilaçsız üretim yaptığını da ekledi. 

Bence çok çok düşündürücü açıklamalardı ama iki gün konuşuldu ve tabii ki değişim hızına kimsenin yetişemediği gündemin arka sıralarına düştü.

Biz de, bu ciddi uyarıları tarımı, çiftçiliği, bu dünyayı bilen bir üreticiyle konuşmak istedik. 

Pınar Kaftancıoğlu, nesillerdir tarımla, hayvancılıkla uğraşan bir aileden gelmekle beraber İstanbul’da büyümüş, kurumsal hayatta çalışırken şehir hayatından Ege’ye kaçan ve beyaz yaka hayatından Anadolu’da üretime, çiftçiliğe geçen ilk örneklerden biri…

20 sene önce, çocuğunu sağlıklı büyütmek için ekip biçmeye başladığı ürünler fazla gelince eşe dosta yollamasıyla başlayan macera bugün İpek Hanım’ın Çiftliği markasıyla 267 kişinin çalıştığı, 4-5 köyün üretime ortak olduğu bir ekosisteme dönüşmüş durumda.

Kendi ürettiğini direkt tüketiciye satan Kaftancıoğlu’na göre, iktidarın da, muhalefetin de ana konusunun önce gıda olması lazım zira durum hayli ciddi. Üretimin yüzde 80’ini alan zincir marketler ise bu sistemin en önemli sorumlularından. Kaftancıoğlu ile üreticinin durumunu, mevcut sistemi ve çözüm önerilerini konuştuk.

Siz yıllardır bu sektörün içinde biri olarak Özgür Tort’un açıklamalarını duyunca ne düşündünüz?  

Ben alay ettiğini düşündüm. Herhalde bu bir Zaytung haberi diye düşündüm. Gerçekten herhalde böyle bir şey söylememiştir diye aklımdan geçti çünkü ah vah ettiği olay tamamen kendilerinin var ettiği bir iklimin sonucu. Türkiye'deki üretimin yüzde 80’i zincir marketlere gidiyor. Üreticiyi zincir marketlerden daha fazla batıran kimse yok. 

Üreticiyi batırdığını söylediğiniz bu iklim, bu sistem nedir? 

O konuşmada birkaç şey çok ilgimi çekti. 

Önce “Üreticiler para kazanamadığı için üretmek istemiyor." diyor, sonra da "Bu tempoda gidersek Türkiye'de satacak ürün bulamayabiliriz" diye ekliyor.

Toprak boş kalmaz, satılacak ürün mutlaka olur. Fakat o paralara ve o şartlara süpermarket zincirine satılacak ürün olmaz. Üreticilerin üretmekle ilgili fazla bir derdi bulunmuyor. Sattıkları ürünün parasını çok uzun vadelerin sonunda almakla, bu yüzden tefecilerin eline düşmekle; devasa alımlar yapan zincirlerin bu pazarlık güçlerini yanlış kullanıp ellerindeki ürünü üç kuruşa kapatmalarıyla ilgili dertleri var. Dertlerin de ana kaynağı gayet belli.

Migros da diğer gross marketler gibi ticari sırlar ile satış düzenleyen bir firma ancak ürün verenlerin şikayetlerinden ve piyasa geneli bilgilerinden süzdüğüm planlı ödeme sistemleri bu şekilde, hatam varsa düzeltsinler.

Üreticiler bu cendereden kaçabilmek için kendi dağıtım kanallarını oluşturmaya çabalıyorlar. Ürünlerini market zincirleri üzerinden satmak değil; getirip - götürüp kendi müşterilerine doğrudan ulaşabilmek istiyorlar."Üretimden çekilmek istiyorlar" doğru bir çıkarım değil. Kendilerine dayatılan şartlar altında batmayı istemiyorlar sadece. Dolayısıyla süpermarket yöneticisinin açıklamasını “Bizim dayattığımız şartları kabul edecek üreticiler bulmakta zorlanabiliriz” şeklinde okumak bence daha doğru.

Üreticiye dayatılan şartları biraz açar mısınız?

Öncelikle, çiftçinin o market zincirine verdiği ürünün ödemesi, kasadan geçtikten, yani satıldıktan 90 gün sonra yapılıyor.

Alınan bir üründe zarar ziyan, ezildi, çatladı, vs denildiğinde bunların hepsi üreticiye yükleniyor.

Lojistik maliyeti, sabit amortismanlar, açılan dükkanları çalıştırmanın maliyeti, elektriği, suyu, vergisi, stopajı vs her şey gramaj ya da tonaj başına ürüne ekleniyor. Ayrıca marketin dağıtacağı insert’ün maliyeti, ürünü rafa yerleştirme parası gibi kalemler de üreticiye yükleniyor. Yani bir marketi işletmek için gereken her şey üreticiden alınıyor.

Diyelim bir üretici, bir zincir markete bir ton limon vermiş. Ödeme vakti geldiğinde, zincir marketin ödemeyi taahhüt ettiği tutarı ara ki bulasın. Hiçbir dayanağı olmayan manasız kesintilerle üreticiye kuş kadar bir para ödüyorlar. Ödemeyi aldığında üretici zaten çoktan borca harca, kredi borcuna girmiş oluyor. Öbür seneye zaten borçlu başlıyor.

Zincir marketlerin ne kadar hızlı büyüdüklerini, ortada ne kadar büyük bir kazanç olduğunu, geceden sabaha yeni bir şube açmalarından anlıyorsun.

Bu kazanma sisteminin adı, çayın taşıyla çayın kuşunu vurmak. Bir lira üretici kazanacaksa bir lira marketin kazanması lazım. Oysa bugün bir kilo üründe, bir lira üretici, 20-25 lira market kazanıyor.