O kadar çok şey geldi ki başımıza artık bir çoğumuz “Bir uzaylılar eksik kaldı” diye düşünüyor. Peki uzaylılar gelseydi, Türkiye’de ve dünyada nasıl bir tepki verilirdi? 

İşte son kitabı Dünyalılar’da geçmişin uluslararası hukukçusu, akademisyen ve köşe yazarı; bugünün romancısı ve podcast’cisi Özgür Mumcu, mevcut siyasal ve toplumsal halimizden bakarak bu soruya yanıt arıyor.  

Biz de bu vesileyle Mumcu ile konuştuk. Uzaylılar geldiğinde neden Dünyalıları konuşmamız gerektiğini, Türkiye’nin içinden geçtiği devinimi, yükselen toplumsal muhalefeti, iktidarı, çözüm sürecini... Çünkü aslında hepsinin uzaylılarla ilgisi var. 

Son yıllarda benim yaş grubumda çok sık tekrarlanan bir espri var: 100 yılda bir gelen pandemi, darbe girişimi, büyük depremler, ekonomik krizler… “Neler neler gördük? Bir uzaylıların gelmediği kaldı!” Acaba kitap için çıkış noktan bu muydu?

Bence bir sürü kuşak en talihsiz kuşak olduğunu düşünüyor. Biz böyle düşünüyorsak kara veba kuşağı ne yapsın! Ya da Birinci Balkan Harbi, İkinci Balkan Harbi, Birinci Dünya Savaşı üzerine Kurtuluş Savaşı yaşamış bir kuşak var mesela… 20 sene boyunca dört büyük savaşta cephede de olabilirdik. Ben o bakımdan önceki kuşaklara göre daha talihsiz olduğumuzu düşünmüyorum. Ama şu da var ki, Türkiye’de çok güç, travmatik şeyler yaşadık. Türkiye de, dünya da çok ciddi bir dönüşümden geçiyor. Ondan ötürü de aslında bu his normal.

Carl Jung'un 2. Dünya Savaşı sonrası nükleer tehdit döneminde yazdığı UFO mitolojisi hakkında bir kitabı var. Jung o kitapta, bu tip kargaşa, belirsizlik, huzursuzluk dönemlerinde insanların UFO mitolojisine yöneldiğinden bahsediyor. Şu anda dünyada da UFO meselesi yükselen bir trend. Bence bu dünyadaki ve Türkiye'deki genel huzursuzluk halinden kaynaklanıyor. İnsanların “Birileri gelse de bizi kurtarsa ya da her şey bundan ibaret olmasa” gibi bir hisleri var.

Kitap bilimkurgu ama her şey o kadar gerçekçi ki… Birebir bugünümüzü yansıtıyor.

Bilimkurgu benim sevdiğim bir tür olmakla beraber “Hadi bir bilimkurgu yazayım” diye yola çıkmadım. Dünyanın ve Türkiye'nin geldiği durumda, bir de uzaylılar gelse acaba insanlık nasıl bir reaksiyon verirdi diye düşündüm. O sebeple de, kitabın adından - Dünyalılar - da anlaşılacağı üzere ben uzaylıları değil dünyalıları anlatmak istedim.

Bilimkurgunun çeşitleri var. Mesela sert bilimkurgu çok tekniktir, ben ondan çok hoşlanmam. Bir de bilimkurgunun sosyolojik bilimkurgu dediğimiz, aslında günümüz toplumunu, yakın gelecekteki toplumu anlatmak için bir araç gibi kullanan bir alt dalı da var, soft bilimkurgu da deniyor. O benim sevdiğim bir tarzdır. Bugünü anlamak için oraya biraz kafayı yormakta fayda var diye düşünüyorum. Bir de ben bir hikâyeyi, bir kitabı bir türe hapsetmeyi de çok mantıklı bulmuyorum. Çünkü bana biraz mumyalaştırmak gibi geliyor. Bu, aynı zamanda bir siyasi entrika romanı, macera romanı, casusluk romanı vs. Birçok tarzın bir araya geldiği bir roman yaratmaya çalıştım.

Amazon ormanları ve oradaki kabileler, bir antropolog, dünyadaki tüm canlıların seslerini kaydedip bu seslerdeki örüntüleri anlamaya çalışan bir biyoakustikçi, uzaylılar ve bir uzay gemisi, okurun okuduklarını görselleştirebileceği pek çok ilginç bilgi var. Ciddi bir araştırma var kitapta…

Genelde bir şey yazarken araştırmayı seviyorum. Bu roman için de hem Amazon ormanlarının faunasını da araştırıyorsunuz hem de bir öte gezegenden bir uzaylı gelirse o öte gezegenin atmosferik yapısına bakıp oradaki uzaylının fizyolojik özellikleri ne olabilir onu araştırıyorsunuz. Kendi içinde tutarlı ve ayakları yere basan bir dünya kurmak zorundasınız ki okur da orada kendini rahat hissetsin, okurun ayakları yere bassın.

Kitapta tam bir Türkiye panoraması var. KHK da var, OHAL de, darbe girişimi de, çevre katliamı da var, aşk da var, peygamberliğe soyunan tarikatlar da var, açgözlü maden şirketleri de var, öldürülen masum yerliler de, Elon Musk da var. Çok akıcı, sürükleyici… Kitaptan nasıl bir cümle kalmasını istiyorsun okurlarda?

Güzel bir soru. Bence hiçbir yazar bunun tam bir cevabını veremez. Günümüz dünyasının bir kargaşa içerisinde olduğunu çoğumuz gibi ben de hissediyorum ve yaşıyorum. Uzaylıların gelmesinin bunlardan bahsetmek için iyi bir araç olacağını düşündüm. Zaten kitap günümüzde ya da çok yakın bir gelecekte, tam bugünkü siyasi rejim olmasa da bile buna yakın bir Türkiye'de geçiyor. Bu fikri ilk kafamda tasarlamaya başladığım zaman, kendimizle yüzleşmemiz için uzayların gelmesinin iyi bir katalizör olduğunu düşündüm.

Bir yandan da erişilebilir bir kitap olmasını istedim. 16 yaşındaki bir genç de antropolojiye meraklı biri de ya da alt metinleriyle çok ilgilenmeyen biri de baştan sona hem görsel hem de işitsel bir maceraya girsin istedim.

“Alternatif ya da daha iyi gelecek tasavvurları için edebiyatın, sanatın önemli bir araç olduğunu düşünüyorum.”

Spoiler vermeyelim ama kitabın sonu umutlu. Türkiye’de, dünyada çok fazla sorun var. Çok insan umutsuz. Senin umudunun kaynağı ne?

Dünyanın kötü bir dönemden geçtiği çok açık. Türkiye özel olarak kötü bir dönemden geçiyor ama bu dünyanın geçtiği kötü dönemden bağımsız değil. Biz sadece belki beş katı daha zor yaşıyoruz. Küresel olarak bir kabuk çatlatma, bir dönüşüm çağındayız. Ve Türkiye de, hem maalesef hem de belki iyi ki bütün bunların göbeğinde bir coğrafyada.