Yılın hangi noktasında, ayların kaçıncısında olduğumuzu anlamanın bir yolu takvimlerse, bir diğeri de bizzat doğanın kendisiydi bir vakitler.
Biri matematikti, sayılardı, dünyanın dönüşü, ekinoksu, gün dönümüydü. Diğeriyse hayat tecrübesiydi, martın kapıdan baktıracağını, abrul beşinin öküzü eşinden ayıracağını bilmekti.
Ve bu ikisi, büyük bir aksilik olmazsa genellikle örtüşür, halk takvimiyle miladi takvim birbirinin önünde saygıyla eğilirdi. Turunçgiller ne kadar karakışsa, can eriklerin çıkışı, kirazların, şeftalilerin ağzımızı sulandırışı da o kadar yaz demekti.