“(2013’ten bu yana) Taksim civarındaysam yolumu uzatıp Gezi Parkı’ndan geçiyorum. İçinde ne kadar çok insan ne kadar çok vakit geçirirse bir gün yok olma ihtimali o kadar azalır diye aklımda düşünceler dolaştırarak parkta biraz oyalanıyorum.”
Böyle yazdım ‘İstanbulin’e. Üzerinde bir hakkımız varsa, şehri sahipleneceksek onunla bol vakit geçirmeli. İnsan içinde yürümediği, arada bir uğramadığı, merak etmediği, tanımadığı bir yeri nasıl sahiplenir?
Tarlan olsa arada gidip bakarsın; meyvesini kim topluyor, biri üzerine konmuş mu, domuzlar dalıp ortalığı dağıtmış mı diye. Şüphesiz ki şehri sahiplenmek için yürümekten fazlası gerekir. Ama biz daha yaşadığımız şehir üzerinde bir hakkımız olduğu fikrine yeni yeni alışıyoruz, önce bir yürüyelim…
Sokakta olmanın, şehri sahiplenmenin şartlarından başta gelenin yürümek olduğuna nereden emin oluyorum biliyor musunuz? İktidarın bu fikirden rahatsız olmasından.
19 Mart’tan beri anayasal hak olduğu halde sokakta olmaya, toplanmaya, yürümeye getirilen yasaklar bunun apaçık kanıtı. Demek ki doğru yoldayız.
Bir şehri anlamak, onu adımlamaktan geçer. Peki her şeyiyle zorlu İstanbul, buna müsaade eder mi?
Şehri anlamak için yavaşlamak
İstanbul’da yaşam kolay değil. Evden işe, işten eve günlük seyahatler ve araya serpilmiş spor, ziyaret, cenaze veya alışveriş gibi asimetrik rotalar boyunca şehirde çok hızlı hareket ediyoruz. Gözümüz telefonumuzdaki haritada, kulağımız navigasyon komutlarında. Hızlandıkça duyularımız kapanıyor. İstanbul bize algılanamayacak ve sahiplenilemeyecek denli biçimsiz ve büyük geliyor.
Özel araçlarla yapılan yolculuklarla metropolü sadece yollardan oluşan bir ağ olarak haritalandırıyoruz zihnimizde. Metrobüs, İstanbul’u uzun bir çizgiye dönüştürüyor. Yeraltında raylı sistemle hareket ettiğimizde de şehir bu kez metro delikleri ve etrafındaki sokaklardan oluşan kopuk adacıklar olarak beliriyor.İstanbul’un neresinde yaşarsanız yaşayın şehri anlamak için önce kendinize bunu yapacak vakti ayırmanız, sonra yavaşlamanız gerekir. İlk öğrenilecek şeyler: İstanbul’un merkezi (merkezleri) neresidir, şehir nasıl genişler, nasıl bir topografyaya oturur, suyla ilişkisini nasıl kurar?
İstanbul bir evse, Boğaz salondaki televizyon
Başlangıç önerim, Boğaz boyunca gidiş geliş bir tur. Her ne kadar Galata Köprüsü’nü İstanbulin kitabımda şehrin (tarihi) merkezi olarak anlattıysam da, bugün büyük İstanbul metropolüne merkez biçeceksek bu olsa olsa güzelim Boğaziçi’dir.