Torunlarımızın torunlarının torunlarının nasıl bir galakside yaşayacağını hayal etmeye kalkıştığımda zihnimde yıldızlararası savaşlar, insansı robotlar ve devasa uzay gemileri beliriyor. 

Zira geleceği hayal etmek çetrefilli bir iş ve bin yıllar sonrasını tahayyül ederken kişinin zihninde beliren imgeler çoğu zaman tükettiği kültür ürünlerinin bir yansıması, öznel bir füzyonu oluyor. Belli ki benim tahayyülümde Star Wars ve Star Trek’in bir yeri var. 

Bu serileri üretenleri de etkileyen bir klasik var elbette. Bilimkurgunun hangi sokağına saparsanız sapın, köşe başında sizi karşılayan isim 2 Ocak 1920 doğumlu Isaac Asimov. 

Asimov, eserleriyle galaktik imparatorluk fikrini hikâyenin çekirdeğine yerleştiren belki de ilk yazar. Robotik ve yapay zekâyı ilk kez kaleme döken o değil; ama bu kavramları ustalıkla kullanan, dolayısıyla popülerleştiren cesur bir fütürist…

Onun eserleri, günümüzün kolektif bilincini şekillendirmede bir yapıtaşı sayılır. Her ne kadar eserlerinde ortaya konan tüm fikirler henüz gerçekleşmemiş olsa da bir gün oraya ulaşılacağına dair inanç pek çok bilimkurguseverin zihnine mıhlanmıştır. 

Olası evrenlerin en gerçekçisi

Asimov’un alametifarikası, kurduğu evreni yüzlerce kitap ve öykü ile kapalı bir sisteme çevirmesinden geliyor. Yarattığı evren kendi içinde o kadar tutarlı ki olası evrenler içinde en gerçekçisi gibi algılanıyor.