Matrescence diye bir kavram var. İngilizcedeki adolescence (ergenlik) kelimesine benzer biçimde türetilmiş bir kavram bu. Kadının anne olunca/olurken deneyimlediği dönüşüm sürecini anlatıyor. Bir bebeğin doğumuyla eş zamanlı olarak bir annenin de doğduğu fikri burada bahsedilen. Buna göre bu maceralı yolculukta neredeyse ergenliktekine benzer bir kimlik değişimi yaşanıyor. En özet haliyle eski “ben”in çözüldüğü, yeni bir “ben”in doğduğu bir geçiş. “Anne olunca anlarsın” dediğimiz şeyler listesinde ilk üçe girecek dev bir gerçek bu. Başıma geldi, oradan biliyorum.
Bundan yaklaşık beş sene önce hayatım tam ortasından çizilen bir çizgi marifetiyle ikiye bölündü. Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi diyeceğim bunu anlatmak için. Doğumdan önceki son jinekoloji muayenesinde doktorum Irmak’a saf gibi şöyle bir soru sormuştum: Hem doktor hem de anne olduğu için ama galiba en çok anne olduğu için: “Doğuma belli ki birkaç gün var, ne yapmamı tavsiye edersin?” Irmak’ın yüzüme bakıp tatlı tatlı güldüğünü hatırlıyorum ve arkasından şöyle deyişini: “Bebek geldikten sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, tek başına Melisa olarak ne yapmak istiyorsan onu yap.”
