23 Nisan 2025 Çarşamba günü saat 12.49’da Marmara Denizi’nde deprem oldu. Ortalık salllanmaya başlayınca birçok insan beklenen büyük İstanbul depreminin gerçekleştiğini düşündü.
Kandilli Rasathanesi’nin 6.1 büyüklüğünde ölçtüğü deprem nedeniyle çöken herhangi bir bina olmadı. Can kaybı yaşanmadı. Ancak gözle görülmeyen, çok daha sessiz bir çöküş yaşandı: Mobil operatörlerin şebekeleri yani iletişim çöktü.
Deprem sonrası İstanbul ve çevresindeki pek çok kentte baz istasyonları devre dışı kaldı, bu istasyonlardan sinyal alınamadı. Milyonlarca kullanıcı da bu şebeke sorunu nedeniyle yakınlarına ulaşamadı. Aynı nedenle internete erişimde de zorluklar yaşandı.
Bunun üzerine yurttaşlar da mobil operatörlere tepki gösterdi.
Öyle ki bu tepki, 23 Nisan saat 03.08 ile 14.14 arasında atılan ve içinde "deprem" geçen 145 bin tweette de net şekilde görüldü. Zira bu tweetlerin en popüler bin 221 tanesi içinde en çok retweet alan 10 tweetten dokuzunda, çöken şebekeler nedeniyle GSM operatörleri eleştiriliyordu. Gazeteci Murat Ağırel’in tweeti bunlardan biri.
Bu 10 tweette yer alan ifadelerden oluşturulan kelime bulutu grafiği de bunu doğruluyor.
“Şebekeler”, “ulaşamıyoruz”, “internet”, “GSM” ve “çöktü” ifadeleri, grafiğe göre bu tweetlerde en çok öne çıkan kelimelerden oldu.
Yaşanan bu iletişim zafiyeti, Türkiye’de uzun süredir göz ardı edilen bir gerçeği yeniden gündeme getirdi:
Afet anlarında şebekeler neden çöküyor? Bu çöküş engellenebilir mi? Şebekelerin çöktüğü bir deprem senaryosunda ilk olarak ne yapılmalı, ne yapılmamalı? Alternatif iletişim yöntemleri var mı, varsa bunlar neler? Starlink Türkiye’de neden hâlâ kullanılmıyor?
Şebekeler neden çöküyor?
Afetler esnasında iletişimin kesilmesi yeni bir sorun değil. Ancak bunun her depremde tekrar yaşanması, bu zafiyetin sistematik bir altyapı eksikliğinden kaynaklandığını gösteriyor.
Türkiye’de üç büyük operatör üzerinden sağlanan GSM altyapısı; fiziksel baz istasyonları, fiber optik kablolar ve enerji besleme sistemleri üzerine kurulu. Ancak afetler bu üç temel bileşeni de aynı anda etkileyebiliyor.
Deprem anında yaşanan kesintilerin birkaç temel sebebi var:
- Baz istasyonlarının fiziksel hasar görmesi: Depremler, baz istasyonlarını taşıyan kulelere ve enerji iletim hatlarına fiziksel hasarlar verebiliyor. Özellikle 6 Şubat 2023’te yaşanan depremlerde bunu gördük.
- Yetersiz acil durum planlaması: Mobil şebekeler, 23 Nisan’da yaşanan depremdeki gibi herhangi bir yıkımın, dolayısıyla fiziksel hasarın oluşmadığı afetler esnasında da çökebiliyor. Bu da GSM operatörleri ile devlet kurumlarının acil durum planlarının yetersizliğine işaret ediyor.
- Koordinasyon eksikliği: Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ve operatörler, acil durum senaryolarına dair planlar yapıldığını öne sürse de bunların pratikte uygulanıp uygulanmadığı her depremde sorgulanıyor. 23 Nisan örneği de bu hazırlıkların hâlâ yetersiz olduğunu gösteriyor.
- Yoğunluk kaynaklı çöküş: Afet anlarında milyonlarca insan aynı anda arama ya da mesajlaşma girişiminde bulunduğunda mevcut kapasite yetersiz kalıyor. 3G/4.5G altyapıları bu trafiği taşıyamıyor. Bu da yine BTK ile GSM operatörlerinin altyapı eksikliğinden kaynaklanıyor.
Üstelik bu sadece teknik bir mesele de değil. İletişim kesildiğinde doğrulanamayan bilgiler nedeniyle bilgi kirliliği oluşuyor ve toplumsal bir panik yaşanıyor.
Ne yapılmalı, ne yapılmamalı?
Peki, böyle bir durumda yapılması veya yapılmaması gerekenler neler?
Afet anlarında, depremzedeler yardım çağrısında bulunmak, deprem bölgesinde yakınları olanlar ise onların durumunu öğrenmek adına ilk hamle olarak telefonlarına sarılıyor.
Ancak bu refleks, zaten zayıf olan iletişim altyapısının ağırlaşmasına, hatta çökmesine neden olan etkenlerden biri hâline geliyor.
Bu nedenle deprem gibi afetler sırasında şunlardan kaçınmak gerek:
- Görüntülü aramalar yapmak: Görüntülü görüşmeler, sesli aramalara kıyasla 10 kata kadar daha fazla bant genişliği kullandığından ağı ciddi biçimde yavaşlatıyor.
- Sosyal medyada video/fotoğraf paylaşmak: Sosyal medya üzerinden enkaz görüntüleri, canlı yayınlar ya da panik anlarını gösteren videolar paylaşmak veri trafiğini artırıyor. Bu tür içerikler, boyutları büyük olduğu için yükleme esnasında ağın diğer kullanıcılarının da iletişim kurmasını zorlaştırıyor.
- Zincir mesajlar ya da doğrulanmamış bilgiler yaymak: “Bu mesajı 10 kişiye gönder” tarzı zincir mesajlar ya da doğrulanmamış yardım çağrıları trafiği artırdığı gibi paniklere de sebep oluyor. Bu tür mesajlaşmalar, kriz anlarında sadece kaosu büyütmeye yarıyor.
Yapılması gerekenler ise şöyle sıralanabilir:
- SMS kullanın: Mobil şebekeler yoğun olduğunda aramalar başarısız olabilir ama SMS’ler daha az veri tükettiği için iletilme şansı daha yüksektir. Basit bir “iyiyim” mesajı, endişeleri giderebilir.
- Wi-Fi üzerinden çağrı (VoWi-Fi) deneyin: Artık birçok akıllı telefon, Wi-Fi üzerinden telefon görüşmesi yapmaya olanak tanıyor. Eğer kablosuz internet hâlâ çalışıyorsa Wi-Fi üzerinden arama yapın. Telefon ayarlarından etkileştirilebilecek bu özellik, mobil ağ yerine Wi-Fi kullandığı için şebekeye yük bindirmiyor.
- Bluetooth üzerinden mesajlaşma uygulamaları indirin: Bridgefy veya Briar gibi uygulamalar, internet ve mobil şebeke olmadan da çalışıyor. Bu uygulamalar, Bluetooth üzerinden cihazlar arası bağlantı kurarak bilgi akışını sağlayabiliyor.
- Radyo dinleyin: Pilli veya şarjlı taşınabilir radyolar, resmî makamların anlık açıklamalarından haberdar olmak için hâlâ en güvenilir yöntemlerden biri.
Afetin ilk saatleri, hem en kritik yardımların ulaştırıldığı hem de en büyük paniğin yaşandığı anlar. Bu süreçte iletişim kurabilen kişiler, sadece kendi yakınlarının değil, çevresindeki birçok insanın da hayatını kurtarabilir. Bu basit ama etkili davranışlar iletişimin kopmasını engelleyebilir.
Şebeke olmadan da bağlantı mümkün: İmece usulü mesajlaşma
Yukarıda bir madde olarak yer verdiğimiz Bluetooth üzerinden mesajlaşmayı sağlayan uygulamaları biraz açmakta fayda var. Bu sistemler, özellikle deprem gibi kriz anlarında hem bireysel hem toplumsal iletişim için hayat kurtarıcı olabilir.
Bu iletişim sistemlerinden biri olarak öne çıkan “Mesh Ağ Teknolojisi”nde mesajlar, imece usulü gibi, adeta elden ele uzatılarak hedefe taşınıyor. Cihazlar, herhangi bir altyapıya ihtiyaç duymadan, Bluetooth veya Wi-Fi yoluyla birbirine bağlanıyor. Her cihaz, hem bir kullanıcı hem de bir yönlendirici gibi davranarak mesajları bir noktadan diğerine aktarıyor.
Mesh Ağ Teknolojisi sistemiyle çalışan iki popüler uygulama var: Bridgefy ve Briar.
İnternet bağlantısına ihtiyaç duymadan çalışan bir mesajlaşma uygulaması olan Bridgefy, iletişimi Bluetooth ile sağlıyor. Bu yöntemle cihazlar arasında doğrudan bağlantı kuran uygulama, bu sayede birbirine yaklaşık 100 metre mesafedeki çok sayıda telefonu birbirine bağlayabiliyor. Böylelikle bu telefonlardan oluşan ağ da mesajları daha uzak mesafelere taşıyabiliyor. Gönderilen mesajı ise yalnızca alıcı görebiliyor, mesajı ileten kullanıcılar onun içeriğine erişemiyor. Ancak tercih halinde toplu mesaj da atılabiliyor.
Briar da Bridgefy ile aynı şekilde çalışıyor. Uygulama, mesajları Bluetooth’a ek olarak Wi-Fi ile de taşıyabiliyor. Wi-Fi ve/veya Bluetooth kapsama alanı içindeki cihazları birbirine bağlayan uygulama, bu sayede mesajları cihazlar arasında taşıyarak alıcıya iletiyor. Bridgefy’den farklı olarak Briar’da forum özelliği de var. Kullanıcılar, bu forumlarda bir araya gelerek toplu halde de mesajlaşıp tartışabiliyor.
Bu uygulamaları tercih etmiyorsanız başvurabileceğiniz başka klasik ve güvenilir yöntemler de var. Örneğin bir el telsizi edinmek, internetsiz ve doğrudan iletişim kurmanız için işe yarar bir tercih olabilir.
El telsizi olarak da bilinen PMR türü telsiz, herkes tarafından satın alınabiliyor ve kullanımı lisans gerektirmiyor. 1 ila 5 kilometre arası menzil sağlayan bu cihazlar, hızlı bilgi paylaşımı için oldukça uygun.
Bireysel çabaya dayalı bu iletişim desteklerinin yanı sıra internet kullanımını sağlayacak taşınabilir modemler kurulabilir. Uydu modemleri veya jeneratör destekli Wi-Fi noktaları, özellikle belediyeler tarafından afet bölgelerine hızlıca taşınabilecek sistemler.
Peki ya Starlink?: Hükümet, Musk’ın Starlink teklifini reddetti
Afet anlarında adını sıkça duyduğumuz bir başka alternatif de uydu tabanlı internet sistemleri. Elon Musk’ın sahibi olduğu SpaceX tarafından geliştirilen Starlink ise bunlardan en çok öne çıkanı.
Starlink'in en büyük avantajı, yer altı kablolara ya da baz istasyonlarına ihtiyaç duymaması. Doğrudan yörüngedeki binlerce küçük uyduyla bağlantı kurarak dünyaya bölgesel olarak internet sağlayabiliyor.
Ukrayna'da savaşın ilk günlerinde ve 2023’teki Hawaii yangınlarında kesintisiz iletişimi mümkün kılan bu sistem, Türkiye’de ise hâlâ faaliyete geçebilmiş değil.
Bunun birkaç sebebi var:
- Türkiye’nin Musk’ın sunduğu Starlink teklifini reddetmesi: Musk, 6 Şubat depremlerinde bölgede internet bağlantısında yaşanan sorunlar nedeniyle Starlink uydularını Türkiye’ye göndermeyi teklif etti. Ancak bir hükümet yetkilisi, Türksat’ın yeterli olduğunu söyledi ve Musk’ın deprem günü sunduğu bu teklifi reddetti. Musk da bu durumu doğruladı.
- BTK’nın lisans vermemesi: Uydu tabanlı internet sağlayıcılarının Türkiye’de faaliyet göstermesi için Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın izni gerekiyor. Starlink, bunun için başvurmuş olsa da bakanlık henüz gerekli izni vermedi.
- Ulusal güvenlik endişeleri: Devletin, yabancı kaynaklı uydu internetin bağımsızlığına dair çekinceleri var. Devlet denetimi dışında kalabileceği için bağımsız uydu sistemlerine kuşkuyla yaklaşılıyor.
- Siyasi irade eksikliği: Starlink gibi çözümler devletin teknoloji stratejisinde öncelik kazanmış değil.
Oysa Starlink gibi sistemler, devlet kurumlarıyla sivil toplum arasında bir köprü görevi görebilir. Belediyeler ya da afet yönetim ekipleri, afet bölgelerinde bu sistemleri kullanarak temel iletişim hizmetlerini sürdürebilir.