Son yıllarda üçüncü köprü, İstanbul Havalimanı, Kuzey Marmara Otoyolu, şehrin her yanını saran taş ocakları ve konut inşaatları derken, milyonlarca ağacını kaybetti İstanbul. Artık İstanbul’un rengi ne doğasının yeşili ne de boğazın mavisi. Beton grisi bir renk hâkim İstanbul’da. Uçakla gündüz vakti şehre inerken, İstanbul’un havadan bu çok üzücü görüntüsü, bir tokat gibi çarpıyor insanın yüzüne. 

İşte bu haldeki İstanbul’un ve İstanbulluların nefes alabileceği, elde nadir kalan ormanlardan biri Belgrad. Yıllardır gittiğim, yürüdüğüm, ağaçlarına sarıldığım, kuş sesleriyle, sakinliğiyle huzur bulduğum kadim orman. 

Ocak ayında, gördüklerimin beni çok üzdüğü son ziyaretimden bu yana, ayrı düşmüştüm Belgrad Ormanı’ndan. Üzülmüştüm çünkü bugüne kadar ormanda hiç tanık olmadığım yoğunlukta ağaç kesimi yapılmış, ağaç kütükleri uzun bir koridor oluşturacak kadar üst üste istiflenmişti. Her bir tarafa da kesim alanı uyarı tabelaları yerleştirilmişti. Tanıdığım, ulaşabildiğim birçok yetkiliye, bu gördüklerimin ne anlama geldiğini sordum. “Gençleştirme” adı verilen rutin bir çalışma diyorlardı. Ama gördüğüm ağaçlar, hiç de yaşlı ağaçlar değildi. Kütüklerin çoğu genç ağaçlara aitti, anlamak için uzman olmaya gerek yoktu. Bir de gençleştirme niye yapılırdı ki, üst derecede korunması gereken bir ormanda neden bu kadar ağaç kesilirdi? Birileri Belgrad Ormanı’nı endüstriyel ormana mı dönüştürmüştü? 

Sonra yürüyüşe giden arkadaşlarımdan hep endişelendirici haberler aldım Belgrad Ormanı’na dair.  Artık ormanda hızar sesinin ve çalışma gürültüsünün eksik olmadığını söylüyorlardı. Belgrad Ormanı’na ihanet ettiğimi düşündüm, tanık olduklarıma kederlendiğim için gitmemekle hata ettiğime karar verdim ve geçen hafta canım ormanıma tekrar kavuştum. Bu kez gördüklerim beni çok daha fazla kahretti.