“Aile” kelimesinin kolektif zihinde öncelikli olarak sıcak duyguları çağrıştırdığını, çünkü aile deyince akla önce “yuva” fikrinin geldiğini ve her canlının korunma içgüdüsüyle o yuvaya muhtaç olduğunu ve pek çok şeysiz olunduğunu ama “yuvasız” olunamadığını biliyor ve bilmekle kalmıyor derinden hissediyorum. Olmam gereken yerdeyim, olduğum gibiyim ve bu halimle seviliyor ve korunup kollanıyorum. Bu duygu sanıyorum insanoğlunun hayatta kalması ve “tatmin edici” bir hayat sürmesi için en birincil duygu.

Bir insan yavrusunun dünyası her şeyden önce şu minicik yeterlik hissinin üzerine inşa ediliyor: “Annem ve babam yanımda ama en çok annem.” Beni dünyaya getiren insanların yanında nasıl biri olduğum, onların bana nasıl davrandığı, benim gelecekte kim olduğumu belirliyor.