Bilme arzusu insanlığın ayrılmaz bir parçası. Bunun için Hegel okumak zorunda değiliz; tuttuğumuz futbol takımının transferlerini merak ederiz, takip ettiğimiz influencer’ların rutinlerini izleriz, Diddy veya Epstein davasıyla ilgili en ufak gelişmeyi yakalamak için günlerce sosyal medyada dolaşırız. 

Bu bilgi açlığı, yalnızca hayatımızı doğrudan etkileyen konulara değil, ilgisiz görünen başlıklara da yöneliyor. Genel kültür ismiyle paketlediğimiz bu merak, toplumsal bağ kurmanın ve medeniyeti sürdürmenin de bir aracı. Bugün algoritmaların yönettiği bir simülasyon evreninde bu açlık, gastronomik bir lezzet arayışı olmaktan çıkıp fast-food benzeri bir tüketime dönüştü. 

World Population Review verilerine göre 2025 itibarıyla Türkiye’de 58,5 milyon sosyal medya kullanıcısı var ve bunların yaklaşık %67’si aktif. Bu sayı, toplumun çok geniş bir kesiminin gündelik bilgi akışını artık algoritmaların süzgecinden geçmiş içeriklerle kurduğunu gösteriyor. Burada bilgiye dair açlık, seçerek ve sindirerek öğrenmeye dayalı bir süreçten çok, hızlı ve doyumsuz bir tüketim pratiğine dönüşüyor. 

Raf ömrü kısa içerikler

Sosyal medyadaki bilgi tüketimi, yapısı itibarıyla finansal piyasalara benziyor. Her ikisi de hızlı, yüzeysel ve karar alma süreçlerini doğrudan etkileyen akışlara dayanıyor. Finansal piyasalarda bilgi akışkandır, geçicidir ve haber odaklıdır; güncel olan anında belirleyici olur ve hızla tüketilir.