ABD Başkanı Donald Trump, başkanlık koltuğuna oturduğu ikinci dönemde, görevinin ilk 100 gününü tamamladı.

Trump, seçim kampanyasını Biden döneminde yükselen enflasyona ve göçmen karşıtlığına dayandırmıştı. Göreve geldikten sonra göçmenleri sınır dışı etmeye dayalı politikalarıyla seçmenlerinin onayını almayı başardı. Ancak iş ekonomiye gelince, üst üste gelen gümrük vergileri, ABD’lileri zora soktu.

Trump, yapılan anketlere göre, Amerikalıların yalnızca yüzde 44’ünün onayını alabiliyor. Bu oran, bir tek sınır güvenliği söz konusu olduğunda yüzde 55’e çıkıyor. Göçmenler dışındaki bütün alanlarda, özellikle dış politika, ekonomi ve enflasyon konularında, seçmenler Trump’tan memnun değil. 

Ancak başkan, tam tersini düşünüyor. İkinci döneminin yüzüncü gününü kutladığı konuşmasında, popülerliğinin düştüğünü öne süren anketleri reddediyor. 

Konuşmasında “Daha yeni başladık, henüz hiçbir şey görmediniz” diyen Trump’ın ilerleyen zamanlardaki sürpriz hamleleri merak konusu. 

Yaptıkları yapacaklarının teminatıdır diyerek ABD’nin Trump’la geçen ilk 100 gününde neler yaşandığını derledik. 

Testereyle girişilen kamu harcamaları

21 Şubat’taki Muhafazakar Siyasi Eylem Konferansı’nın özel konukları vardı. Bir tanesi, dünyanın en zengin adamı ve yeni dönemde Trump’ın sağ kollarından olan Elon Musk’tı. 

Musk, tepeden tırnağa siyahlar giymiş, başına Make America Great Again (Amerika’yı yeniden süper güç yap) yazılı şapkasını takmış ve güneş gözlükleriyle konukların karşısına çıkmıştı. Sahnede, özel bir sürprizi olduğunu söyledi ve bir rock starı anons eder gibi Arjantin Başbakanı Javier Miliei’yi davet etti. Miliei’nin Musk için getirdiği bir hediye vardı: ışıl ışıl bir testere…

Testere, Miliei’nin yıllardan beri Arjantin’de uyguladığı “şok tedavi”ye gönderme niteliğindeydi. Ekonomi politikasını kamu harcamalarını kesmeye dayandıran Miliei, şimdi Musk’a hediye ettiği testereyle ona el veriyordu. 

Testereyi havaya kaldıran Musk, “Bu testere, bürokrasi için!” diyerek haykırdı. Belli ki yeni dönemde, hükümetin verimliliğini bu mecazi testereyle sağlayacaktı.

Trump’ın ikinci döneminde kurduğu danışma komisyonu olan Hükümet Verimliliği Departmanı (DOGE), Elon Musk’a teslim edilmişti. Musk, bu departman bünyesinde kurumları kapatma ve bütçe kesintileri yapma gibi hamlelerde bulundu. Bunlardan biri, Musk’ın “suç örgütü” olarak tanımladığı ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın (USAID) sağladığı dış yardımların durdurulması oldu. Bu yardımın kesilmesi dünya genelinde pek çok projenin durmasına ve çalışanlarının işsiz kalmasına sebep oldu. 

Gül bahçesi vadetti, dikenler herkese battı

Tarih 2 Nisan 2025, yer Beyaz Saray Gül Bahçesi’ydi. Trump, yaptığı konuşmada 2 Nisan’ı “Kurtuluş Günü” ilan etti ve “Amerikan tarihinin en önemli günlerinden biri” olarak atfettiği günde biraz sonra açıklayacaklarını “ekonomik bağımsızlık ilanı” olarak nitelendirdi. 

Trump’ın ABD’nin ticari açığını dengelemek için bulduğu çözüm, iki aşamalı gümrük vergisi planıydı. Bu plana göre, Kanada ve Meksika hariç, tüm ülkelerden yapılan ithalata %10’luk temel gümrük vergisi ve ülkelere özgü ek “karşılıklı” gümrük vergileri uygulanacaktı. Ayrıca çelik ve alüminyum ithalatına, ithal otomobil parçalarına yüzde 25 gümrük vergisi getirilecekti.

Bu vergilerden en büyük payı ise Çin aldı. ABD, Çin’den yapılan ithalatlara yüzde 34’lük ek gümrük vergisi ilan edince Çin de aynı oranda misillemeye gitti. Trump, vergiyi yüzde 54’e çıkardı. Bir müzayedeye dönen yarışta Çin, ABD’ye karşı yüzde 84 oranında gümrük vergisi koydu. Trump ise bunun üstüne el yükselterek oranı önce yüzde 104’e, sonra yüzde 125’e ve son olarak yüzde 145’e kadar çıkardı. Ancak tedarik zincirinin büyük kısmı Çin’de bulunan Iphone ve pek çok elektronik ürünü, bu vergilerden muaf tutmak zorunda kaldı. Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi ise bu süreçte Trump’la hiç muhatap olmadı. 

Trump’ın fiyatları düşürme, hükümet harcamalarını azaltma ve yerli sanayiyi güçlendirme gibi vaatleri, başta memnuniyetle karşılansa da üst üste gelen gümrük vergilerinin ekonomik maliyeti ağır oldu.

Borsa düştü, faiz oranları arttı, tüketici güveni azaldı ve işsizlik yükseldi. Amerikalı ekonomistler, Trump’ın planlarının ekonomik büyümeyi daraltıp resesyona sebep olacağı konusunda endişeli. 

Ekonominin boşluğunu göçmen karşıtlığı dolduruyor

Ekonomi politikalarıyla vadettiğini veremeyen Trump, Amerikalıları kendi safına çekmek için bir başka silaha başvurdu: Göçmenler…

Düzensiz göçmenlerin sayısını azaltma talimatı veren Trump, “CBP One” isimli uygulamayı yürürlükten kaldırdı. CBP One, ABD’nin güney sınırında iltica taleplerini işlemek için kullanılan çevrimiçi bir uygulamaydı. Ancak artık, yasal yollarla iltica etme yerine kendi kendini sınırdışı etme platformu gibi çalışıyor.  

Henüz toplu sınır dışı edilmeler yaşanmasa da yeni yetkilendirilen göçmenlik görevlileri ABD genelinde işyerleri, evler ve kiliselerde operasyonlar düzenliyor. 

Mart ayı boyunca, ABD için tehlike arz ettiği iddia edilen 200’den fazla Venezuela vatandaşı, El Salvador’a sınırdışı edildi. Trump yönetimi, bu kişilerin çok uluslu bir suç örgütü olan Tren de Aragua çetesinin üyeleri olduğunu iddia ediyor.

ABD halkının çoğunluğu da bu sert önlemleri destekliyor. 

Üniversiteler hedef tahtasında

Trump’ın yeni döneminde savaş açtığı en önemli kurumlardan bir tanesi de üniversiteler. ABD’nin köklü üniversiteleri, müfredatlarının değiştirilmesi yönünde sıkıştırılıyor; Filistin destekçisi öğrenci ve hocalar susturulmaya çalışılıyor. 

Filistin destekçisi yabancı öğrencilerin sınır dışı edilme furyası ilk olarak Columbia Üniversitesi’nde başladı. Columbia, Trump yönetiminin taleplerine boyun eğdi.

Açılan bu savaştan bir sonraki payı ise bir diğer prestijli üniversite olan Harvard aldı. Üniversiteye ayrılan federal harcama bütçesi donduruldu. 21 Nisan’da Harvard Üniversitesi rektörü Alan Garber, Trump yönetiminin bu kararını dava edeceğini duyurdu. 

Harvard’daki bu süreç, üniversite bünyesinde faaliyet gösteren Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (CMES) Direktörü, tarihçi Prof. Dr. Cemal Kafadar’ı da etkiledi. Harvard’daki İsrail destekçisi öğrenciler, hocaları hakkında bir fişleme raporu hazırlamış ve bu raporda Cemal Kafadar da Filistin konusunda fazla hassas olmakla itham edilmişti. Sonuçta, CMES direktörü Kafadar ve yardımcısı Rosie Bsheer, görevden el çektirildi.

Kapsayıcılık kapsama alanı dışında kaldı

DEI, çeşitlilik (diversity), eşitlik (equity) ve kapsayıcılık (inclusion) kelimelerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltma. ABD’de, özellikle tarihsel olarak yeterince temsil edilmemiş, kimliğine ve engelliliğine bağlı olarak dezavantajlı kalmış grupların adil muamele görmesini hedefleyen bir genel çerçeve. 

1960’lı yıllarda sivil haklar mücadelesinin bir sonucu olarak ortaya çıkan DEI, ilk zamanlarında daha çok siyahi Amerikalıların haklarını genişletmeyi amaçlıyordu. Daha sonra bu çerçeveye kadınlar, diğer ırk grupları ve LGBTI+ bireyler de dahil oldu. 

DEI’ye karşı olanların en önemli argümanı ise, bu çerçevenin siyaset ve ırk gibi faktörleri önceleyip yeteneklerin önüne koyması. Onlara göre bu prensipler, kapsayıcı olmaya çalışırken daha fazla bölünme yaratıyor ve modern Amerika’da bunu gütmek artık gereksiz.

Trump da bu söyleme tutunanlar arasında. Federal hükümete DEI programlarının sonlandırılması talimatı verdi. Ayrıca, “yasadışı DEI” faaliyetlerinde bulunduğu düşünülen özel şirketlerin soruşturulmasını istedi. 

Trump’ın talimatının ilginç sonuçları da oldu. Örneğin, Japonya’ya atom bombası atan Enola Gay uçağı, içerdiği “gay” kelimesi nedeniyle Pentagon belgelerinden çıkarılması için işaretlendi. 

Eski dost düşman olur mu?

Trump’ın ikinci başkanlık döneminde ABD-Avrupa ilişkileri de darbe aldı. Elon Musk’ın İngiltere, Almanya ve Fransa’daki aşırı sağ hareketleri destekleyen söylemleri, iki kıta arasında gerginliği artırdı. 

Bu gerilimin kıvılcımları, 14 Şubat’ta Münih’te düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı’nda yaşandı. Başkan Yardımcısı J.D Vance, sarf ettiği sözlerle Avrupa Birliği’ne meydan okudu. Toplantıda özellikle buluştuğu tek isim vardı: Aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi lideri Alice Weidel.

Vance, yıllarca kendilerinden başkasını demokrasiden uzak olmakla suçlayan AB’yi, kendi seçmenlerine sırtını dönmekle suçladı. Ancak kastettiği seçmen, ABD’de de Trump’ı iktidara taşıyan, göçmenlere ve toplumsal cinsiyet eşitliğine düşman, iklim değişikliğini inkâr eden aşırı sağcı gruplardı. 

Kömüre dönüş sevdası

Trump’ın ilk yüz günde farklı cephelere açtığı savaştan temiz enerji politikaları da payını aldı.

Ülkesinin daha fazla elektrik üretmesi için kömüre dönüş yapmaya karar veren Trump, Paris İklim Anlaşması’ndan çekildi. Temiz kömür endüstrisini yeniden canlandırmaya yönelik kararnameleri imzaladığı gün yaptığı konuşmada, Paris İklim Anlaşmasını “yeşil yeni aldatmaca” olarak tanımladı.

Paris Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında imzalanan ve 2016 yılında yürürlüğe giren bir anlaşma. Anlaşmaya taraf olan devletler, küresel ısınmayı azaltma amaçlı üstlendikleri katkıyı belirlemek ve düzenli olarak raporlamaktan sorumlular. Ancak hiçbir taraf ülke, belirli bir tarihe kadar kesin bir emisyon hedefi koymaya zorlanmıyor.

Ancak Başkan Trump, zaten ısı artışı konusunda endişelenmeye gerek olmadığını düşünüyor. Ona göre bu anlaşma oldukça tek taraflı ve ABD için son derece maliyetli. 

Trump, kararname kapsamında, temiz kömür üretimini hedef alan düzenlemeleri kaldıracaklarını belirtti. ABD Enerji Bakanlığı’nın temiz enerji projelerine ayırdığı 10 milyar dolarlık fonu sonlandırdı. Kömür işletmelerinin feshedilemeyeceğinin garantisini de veren başkan, kömür madenciliği için izinlerin kolaylaştırılacağını açıkladı. 

Savaşları bitirmeyi iddia ederken cepheleri çoğaltmak

Trump, seçim kampanyası sürecinde savaşları bitirme iddiasındaydı. İsrail’in Gazze saldırısı da Ukrayna-Rusya savaşı da, ona göre 24 saat içinde çözülebilecek konulardı. 

Ancak Gazze ve Ukrayna’da süregiden savaşların sonlanmasını sağlamak bir yana, Yemen’de yeni bir cephe açıldı ve Husilere yönelik saldırı talimatı verildi. Husilerin kontrolündeki bölgelerin ABD saldırılarında gördüğü zarar, iç savaşın başlamasından bu yana İsrail’in düzenlediği saldırılarda ortaya çıkan zararın çok daha fazlasıydı

Zaten Trump’ın gözü, belli ki Gazze’deydi. Instagram hesabında paylaşılan yapay zekâ destekli video da bunu açık etti. Videoya göre Gazze, gelecekte Filistinlilerin yurdu değil, ABD’lilerin tatil beldesiydi.

Üstelik Trump’ın gözünü diktiği tek yer Orta Doğu da değil. Bu 100 günde yaptığı açıklamalarda Grönland ve Kanada’da da aklının olduğunu belli etti. Kanada’nın 51. eyaletleri olması gerektiğini söyledi. Grönland’ı bir milli güvenlik meselesi olarak addetti.

Ayrıca Çin’in büyük ekonomik yatırımlarının olduğu Panama Kanalı’nın egemenliği konusunu da tartışmaya açtı. “Biz burayı Çin’e değil, Panama’ya verdik” diyerek bu “hediye”lerinin istismar edildiğini iddia etti.

Trump’ın kafasını taktığı bir diğer nokta ise Meksika Körfezi. Başkan, buranın neden Amerika Körfezi değil de Meksika Körfezi olarak isimlendirildiği konusunda şikayetçi. 

Kesilen yardımlar, inada binen vergiler, bozulan ilişkiler… ABD’nin Trump’la geçirdiği ikinci sezonda ilk yüz günde yaşananların bilançosu bunlar. 

Trump, yasalara göre bir kez daha başkanlık için aday olamayacak. Bu, olağandışı bir durum olmadığı takdirde, koltukta geçireceği yaklaşık bin 300 günü var demek.

ABD’liler ve tüm dünyalılar, Trump’la geçecek bu bin 300 günde başka nelere şahit olacak bilinmiyor. Ama başkanın “henüz hiçbir şey görmediniz” dediği ilk yüz günde yaşananlar, kalan günlere dair gözleri korkutuyor. 

🇺🇸
Fayn, güç sahiplerini denetlemek, bakış açılarımızı genişletmek, yankı odalarının duvarlarını yıkmak ve 21. yüzyılın enformasyon karmaşasına direnebilmek için var. Fayn'ı abonelikle destekle!
Bağlantı kopyalandı!

Yazan:

Sinem Hızarcı

Sinem Hızarcı

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler okudu. Kültürel İncelemeler üzerine çalışıyor.