“Emek ver, üniversiteyi bitir, iş ve aile düzenini kur” ya da bir diğer deyişle “hayatını düzene sok”.
Yaşamın gençlikten sonra ve yaşlılıktan önceki, en uzun soluklu dönemi orta yaş.
Orta yaş, bireyin düzene sokmak için uğraştığı hayatında katlandığı zorlukların meyvelerini toplamasını beklediği dönem.
Toplum da onlardan çok şey bekliyor. Bu “en üretken çağda” çalışıp refah üretmeleri, çocuk büyütüp popülasyonun dinamizmini sağlamaları, yaratıcılıklarını kullanıp ilmi sıçramalara öncülük etmeleri, kendilerine ve ilişkilerine iyi bakmaları, bol vergi ödemeleri (ki ücretliler bunu fazlasıyla yapıyor), devlete fazla yük olmamaları, ev ve araba almaları, yaşlılıkları için birikim yapmaları, kültürlü ve nezaket sahibi olmaları, vesaire…
Gel gör ki ne ülkenin ne dünyanın ekonomik, sosyal, kültürel, hatta iklim koşulları elverişli değil.
Öyle olunca orta yaşlarını sürenlerin deneyimi, yapısal baskının beklenen bir sonucu olarak, zenginleşme ve olgunlaşma değil, tükenmişlik oluyor. Uzun çalışma saatleri, kronik stres, baskı, hayal kuramama…

Orta yaş, iyi bir gelir, düzenli spor, dengeli beslenme, proaktif sağlık alışkanlıkları, yeni hobiler ve kültürel katılımlarla yaşansa ne güzel olur. İdeal bir dünyada böyle olurdu.
