Değerli Ahlak Bekçisi,

Size metroyla eve dönerken günün bütün yorgunluğunu üzerimde hissettiğim anlarda yaşadığım o tatlı-sert vicdan azabını anlatmak istiyorum. Eminim ki büyükşehirlerde toplu taşıma kullanan yüz binlerce insan, benimle aynı ikilemi yaşıyor ama kimse yüksek sesle dile getiremiyor.

Ben, 28 yaşında, kariyerinin başlarında bir profesyonelim. Sabahın 6’sında uyanıp akşam 8’de evine ulaşan, günde ortalama 3 saatini yolda geçiren milyonlardan biriyim. Bazen 10 saat süren, zihinsel olarak yorucu bir toplantı maratonundan çıkıp, tamamen bitik bir halde kalabalık metroda şans eseri denk geldiğim o çok değerli koltuğa çöktüğüm anlar oluyor. O an, o koltuk sadece bir oturma yeri değil, eve giderken biraz olsun beni kendime getiren bir yaşam desteği ünitesi gibi geliyor.

İşte tam o yaşam desteği sırasında, karşıdan yaşlı bir insanın gözleri üzerime sabitleniyor. Oturduğuma utanır bir halde buluyorum kendimi. Müthiş bir vicdan muhasebesine giriyorum. Bir yandan o kadar yorgunum ve oturduğum o plastik koltuğa o kadar ihtiyacım var ki kalkıp yer vermeyi hiç istemiyorum. Ama bir yandan da vicdanım hiç rahat olmuyor. Bir de ben kalkıp yer verene kadar sanki metrodaki herkes bana ahlaki sorgulama yapan gözlerle bakıyor gibi geliyor. Bazen isteyerek bazen de istemeden, sırf o bakışlardan kaynaklanan utançla kalkıp yer veriyorum.  

Yaşadığım ikilem sadece fiziksel yorgunluğumla kültürel nezaket normlarının çatışmasından mı kaynaklanıyor sizce? Evet biliyorum, bedenen sapasağlam görünüyorum ama o sırada zihnim ve kaslarım iflasın eşiğinde. Ancak toplumsal normlar tüm bunlara rağmen yaşlıların oturma hakkını önceliyor.  

Peki bahsettiğim durumda ahlak, sadece yaşa ve fiziksel görünüme göre belirlenen bir öncelik sırası mıdır, yoksa kişinin o anki gerçek ihtiyacına ve içten gelen özverisine mi dayanır? Yer vermemek bencillik midir, yoksa kendi sağlığımızı ve sonraki günkü sorumluluklarımızı koruma hakkı mı? Kalkıp yer verdiğimizde hissettiğimiz o iyi insan olma duygusu, sadece anlık bir vicdan yatıştırma operasyonu mudur?

Saygılarımla ve yorgun bir selamla,

Kronik Metro Yolcusu

**

Değerli okurumuz,

Gerçekten çözümü çok zor bir vaka yazmışsınız. Ama köşemizi takip ediyorsanız biliyorsunuzdur… Burada çözüm üretmekten ziyade bir değerlendirme yapıyoruz ve çözümü de mümkün olduğunca size bırakmaya çalışıyoruz. O yüzden ben zor da olsa bir değerlendirme yapacağım ama işin esas zor kısmını, yani çözümü size bırakacağım.

Gelenek

Her zaman anlatmaya çalıştığım gibi ahlak, etik ilkelerin pratik hayata olduğu gibi yansıması değil. Ahlaki normlar, etiğin evrensel ilkelerine bağlı olsa da aslında o ilkelerin yerel yorumlarıdır diyebiliriz. Bu yorumlardaki en etkili ölçülerden biri de gelenektir. Âdetler bir toplumun örfünü yani geleneğini ve doğal olarak yaşam biçimini belirler. İşte bu geleneksel bakış açıları da o toplum için geçerli birer ahlaki norma dönüşür.

Türk geleneğinde yaşlılara saygı vardır. Çok küçük yaşlardan itibaren bu bize öğretilir. Öğrendiğimiz bu bilgi bizde zamanla vicdani bir sorumluluğa dönüşür. Gelenekte ihtiyacı olana, muhtaç olana yardım etmek de vardır. Bunlar aslına bakarsanız bir toplumun yapı taşları, onu bir arada tutan yapıştırıcı görevi de görür. Ama her şeyde olduğu gibi bu gelenekler de sorgulanamaz değildir elbette. Zaten ahlaki normların zamanla değişmesinin nedeni de bu sorgulamalardır.