Pek çoğumuzun evinde, içinden neredeyse bir başka evi daha doğurabilecek kadar çok eşya var: bir gün lazım olur diye elimizde tuttuklarımız, hatırası var diye atmaya kıyamadıklarımız, olur da misafir gelirse diye çokladıklarımız, tekrar almak mümkün olmazsa diye sakladıklarımız…

Ve yine pek çoğumuzun ne kadar büyük ya da küçük bir evde olduğuna bağlı olmaksızın tüm bunları istiflemek için yeterli depolama alanı da pek yok. Ama bulunduğu kabın şeklini alan tek şey sıvılar değil. Eşyalar da katı doğalarının aksine aslında öylesine akışkan, öylesine esnek ki bir şekilde küçücük fıçıcık evlerimize sığıyor; hurçların, baza altlarının, dolap üstlerinin ve çekmecelerin derinliklerine muntazam bir şekilde yerleşiyor. Öyle ki içlerinden tek birini dahi çekseniz tüm düzen yıkılacak gibi oluyor.