Merhaba
Hafta sıcak havası sıcak gündemiyle bitiyor. Fayn Haftalık da her hafta olduğu o gündemi derleyip toparlamak için görev yerine geliyor.
Hazırsanız başlayalım.
Soruşturmalar, fezlekeler Özgür Özel’e ne eder?
Özgür Özel göreve geldiğinde bir “normalleşme” süreci başlatmış ve bu dönemde “fazla sakin” olmakla eleştirilmişti. 19 Mart ile başlayan süreçle birlikte gösterdiği kararlı tavır bu kez de bazı çevrelerce “fazla sert” bulunmasına sebep oluyor. Özel’in geri adım atmaya niyeti yok gibi. Arka arkaya açılan soruşturmalar ise iktidarın da onunla ilgili bazı niyetleri olduğunu gösteriyor. Fayn Ankara muhabiri herkesin aklındaki “Sıra Özgür Özel’e mi geliyor?” sorusunun peşine düştü.

Bahçeli, Erdoğan ve toplum aynı geleceği mi hayal ediyor?
Türkiye’de hava sıcak, siyaset aslında yaz rehavetine girmesi gerekirken daha da sıcak. PKK’nın silahları sembolik olarak yakmasının ardından gözler atılacağı söylenen adımlarda. Bu hararetli ortamda Türkiye’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Ankara Enstitüsü, “PKK’nın silahsızlandırılması ve Kürt Meselesi” başlıklı bir bir rapor yayımladı. Raporda birçok çarpıcı veri var. Örnegin toplumun sürece desteği yüzde 70 oranındayken, sürecin biçimine destek yüzde 45 görünüyor. Araştırmayı ve siyasetin genel tablosunu Ankara Enstitüsü’nün başkanı, sosyolog Dr. Hatem Ete ile konuştuk.

Ayda 37 TL'den başlayan seçeneklerle Fayn'a abone olarak bağımsız yayınlarımızı destekleyebilir, her hafta yeni eklenen özel içeriklerimize sınırsız erişebilirsiniz.
Bu çocuklar bu LGS’yi haketmiyor
Sınavlar Türkiye’de yetişen her jenerasyon için bir travma gerekçesi. Baskısı bir yandan, organizasyonel sorular diğer yandan, hilesi hurdası dış kulvardan… Ama cumhuriyet tarihindeki tüm sınavları toplasak LGS’nin bu jenerasyona ettikleriyle yarışamaz. Halimize dair çok şey söyleyen LGS sürecini detaylarıyla açtık.

Adaleti de insanlığı da ara ki bulasın
Sadece üç haftada defalarca biyopsi, bir ameliyat, bir yoğun bakım yatışı ve bir anjiyo gören Beylikdüzü’nün seçilmiş belediye başkanı, 11 Temmuz’da elleri kelepçeli şekilde tekrar cezaevine götürülüyordu. Herkesin adalet arayışında olduğu bir ülkede Mehmet Murat Çalık adaletten de önce insanlık arıyor. Maalesef Türkiye’de son dönemde en az bulunan iki şey de bunlar.


Her yol İkiz Tepeler’e çıkar: Twin Peaks’e başlamak için 9 sebep


Twin Peaks, gençliğini 90’larda yaşayan neslin hayatını değiştirmişti. Peki bugünün gençliği için ne ifade edebilir? Düşününce, 2020’ler de en az 90’lar kadar, hatta belki o zamanlardan bile daha tuhaf. Akıl almaz olaylarla kuşatılmış durumdayız. O zaman pekâlâ Twin Peaks’in aykırı dünyası günümüze de eşlik edebilir.
Twin Peaks şimdi MUBI’de yeniden başladı. Dizinin ikonik objelerine yer veren gizemli afişlerini reklam panolarında veya internette görmüşsünüzdür.
Bu şifreli afişten yola çıkarak Twin Peaks evrenine dair bir rehberle karşınızdayız. İşte o objeler ve Twin Peaks’e başlamanız için 9 sebep.

Tarihin doğru tarafında bir hukukçu
Francesca Albanese insan hakları ve Orta Doğu konusunda uzmanlaşmış İtalyan bir uluslararası hukukçu. 2022’den beri Birleşmiş Milletler özel raportörü olarak görev yapıyor. Görev alanı da işgal altındaki Filistin ve buradaki insan hakları ihlalleri. Batı’nın olana bitene canla başla arkasını döndüğü, konuşanı yaktığı bu ortamda yapılması kolay bir iş değil. Nitekim Albanese bir süredir ABD’nin de hedefinde. Fayn Albanese’nin bir portresini derledi.

Suriye’nin güneyinde ne oldu?
Bu hafta bu başlıkları arka arkaya okuduk: Dürziler ile Arap Bedeviler çatıştı. Merkezi hükümet müdahale etti. İsrail Şam’ı bombaladı. Tarihi bilenler için tanıdık, uzaktan bakanlar için kafa karıştırıcı olaylar. Fayn yaşananları düne de bakarak derledi.

James Bond’a yeni amir geliyor
Birleşik Krallık’ta istihbarat servisi MI6’in başında tanıdık bir isim oturuyor: Britanya’nın eski Türkiye Büyükelçisi Richard Moore. Koltukta yakında bir devir teslim töreni yaşanacak ve Moore yerini Blaise Metreweli’ye bırakacak. Metreweli antropoloji mezunu, yelkenle ilgileniyor ve Britanya’da MI6’in tepe yöneticisine verilen “C” kısaltmasını kullanacak ilk kadın olmak üzere. Bu vesileyle hem onu yakından tanımaya çalışıyor hem de istihbarat tarihinde bir gezintiye çıkıyoruz.

Ülke darlandı
Ne haber? İyi misiniz? Bize değil gibi görünüyorsunuz. Hatta hiçbirimiz değiliz gibi de görünüyor. Melisa Kesmez bu sıkıntılı havayı da yanına alıp Klinik Psikolog Dr. Özge Orbay’ı ziyaret etti. Kolektif ruh halimizi konuştu.

Aman ağzımızın tadı bozulmasın
Başkalarını memnun ederken kendinden uzaklaşanlar, hayır demekte zorlananlar, henüz ortaya bile çıkmamış huzursuzluğun kokusunu alanlar… Bu bahsettiklerimiz siz misiniz? O zaman hemen haberi verelim. Bunlar bir karakter özelliği değil, hayatta kalma ve onay alma stratejisi olabilir. Bir de adı var: People pleasing sendromu. İsterseniz gelin neymiş ne değilmiş yakından bakalım.

Siyah beyaz film gibi biraz
Orkun Kökçü, hem Beşiktaş’ın hem Türkiye tarihinin en pahalı transfer operasyonlarından biri olarak geldi ve imzayı attı. Beşiktaşlılar mutlu. Siyah beyazlı kulüp için “Çocukluk aşkım” diyen Orkun da mutlu. Fayn’ın spor kanadı bu karşılıklı mutluluk sarmalında çıktı ve bir kulübe aidiyet duygusu üzerine biraz kafa yordu.

Vakıf insanlığa ne söylüyor?
Bilimkurgunun en güçlü anlatılarından biri olan Vakıf serisi, yalnızca bir gelecek tasavvuru değil; iktidar, birey, tarih ve sistem üzerine düşünsel bir meydan okuma. Isaac Asimov’un modern mitoloji sayılabilecek bu kurgusal evreni, insanlığa ne söylüyor? Bunlar üzerine biraz düşünüyor o arada da İthaki’nin tekrar bastığı seriyi hatırlatıyoruz.


Bedia Ceylan Güzelce’nin Bu Çağın İnsanı kitabı tarihe düşülen bir not

Bir kitabı okur nezdinde anlamlı, farklı kılan nedir? Bu sorunun yanıtı muhtemelen okura göre değişir; kimine göre dili, kimine göre kurgusu, kimine göreyse edebi niteliğidir. Benim içinse cevap, ruhuma, zihnime dokunmasıdır.
Bedia Ceylan Güzelce’nin Bu Çağın İnsanı kitabı elime ulaştığında da sadece merakla başladım okumaya… Beklentisiz ya da önyargısız… Ama kendimi bazı satırların altını çizerken buldum:
“Bu çağın insanı, en son ne zaman göz göze geldin biriyle gerçekten, gözlerinle?” Kızlarıma verdiğim, “Birine teşekkür ederken lütfen gözlerinin içine bakın” nasihati geldi aklıma ve insanların nasıl gözlerini kaçırmayı alışkanlık edindikleri…
“Karıncayı bile incitmeyen insanlar vardır hani, bak onlar sinekleri rahat rahat incitirler” cümlesinin altını çizerken ağız dolusu küfrettiğim, her yerde karşımıza çıkan ikiyüzlülükler geldi aklıma… Vicdansızlığın yakın tarihine adını yazdıran bütün olayların da izi var kitapta: Ahmet Minguzzi, Narin, Kartalkaya…
Sadece acı olaylar değil, hayattan keyif almayı nasıl unuttuğumuz, her zevkimize ot tıkanmasını da çok güzel anlatmış Bedia satır aralarında… Korkusuzca, sadece ağız tadıyla yarım ekmekleri gömdüğümüz, glutenin henüz düşmana dönmediği zamanları anlatmış. Bir konuyu öğrenmenin yolunun çok açık olduğu, yalan yanlış enformasyon bombardımanına maruz kalmadığımız dönemleri hatırlatmış.
Sosyal medyanın bize ettiklerini, kalabalık gibi görünen yalnızlıklarımızı, kaybettiklerimizi, özlemlerimizi, daha pek çok yaşanmışlığı anlatmış Güzelce... Ama bence en önemlisi, okurda bıraktığı his, delice bir hızla yaşadığımız ve mümkünse anlamı / anlamsızlığı hakkında düşünmekten ısrarla kaçındığımız hallerle yüzleşme… Bedia Ceylan Güzelce’nin üç romandan (1473, Göğün Bütün Çeyrekleri, Soyka) sonra yazdığı denemesi, bir iç dökme, yutkunmak zorunda kaldıklarımıza karşı bir haykırış gibi.
Gelecek nesillerin bugünümüzü anlaması için de çok değerli bir kaynak…