Arkeolog, yazar, gezgin ve müthiş bir okur olan Prof. Dr. İsmail Gezgin ile biraz bugünü konuştuk. “Ben eskiye bakan, yenide de eskiyi gören biriyim”  diyen Gezgin’le olan sohbetimiz, kuşkusuz hayatı ve insanı anlamakta zorluk çektiğimiz zor bir yaz mevsiminin ruhundan ister istemez etkilendi. Gündemi konuşmadan iki lafı bir araya getiremediğimiz tuhaf zamanlar. Ama karşımda toprağın altına, zamanın içine, tarihin dönemeçlerine bakan biri ve onun çok ama çok değerli entelektüel birikimi var. 

Ne sorsam, nasıl sorsam, nereden başlasam, nasıl tamamlasam, işim zor. Eskinin bilgisiyle bugüne bakmanın nasıl bir şey olduğunu merak ediyordum en çok. 

Bugün bu var ama dün ne vardı da bugün bu oldu? Burası tarihin, mitolojinin, antropolojinin ve tabii arkeolojinin derin kuyusu. Kadim metinler bugüne nasıl oluyor da ışık tutuyor? Geçmişten gelen bilgilerin ışığında gelecek nasıl bir yer? Geniş ama uzun zaman aklımın içinde taşıyacağım bir sohbet oldu. 

Biraz mevcut halimizi konuşmak istiyordum İsmail Gezgin’le. Bir araştırmacı yazar ve arkeolog olarak insanı, hayatı, dünyayı anlamaya dair yoğun bir çabası var; akademik çalışmalarına, okuyup araştırdıklarına, yazdıklarına bakınca bugüne bakan penceresinin çok geniş olduğuna eminim. Dolayısıyla bu konudaki değerli görüşlerini epey merak ediyorum. Çok genel bir soruyla başlıyorum ve şöyle soruyorum: Bugün Türkiye’ye bakınca ne görüyor? 

“Bugünü değerlendirirken geçmişi aydınlatmak gerektiğini hissediyorum ben. Bugün yaşadığımız şeyler bugünün ürünleri değil çünkü. Binlerce yılda oluşmuş bir altyapının getirdikleriyle karşı karşıyayız. Bunu değiştirmek için önce şunu teşhis etmek gerekiyor: Bizi hangi koşullar buraya getirdi, tarihsel süreçler içinde yaşananların bugüne etkisi nedir? Bu soruların cevapları benim meseleye bakış açımı çok etkiliyor. 

Genel olarak gördüğüm şu: Çok eskiden bu yana hiç değişmemiş bir toplumsal, siyasi yapı var. Ta Göbeklitepe’den bugüne. Burada siyasi yapı krallıklarla başladı ve halen de krallıkla yönetilmeye devam ediyor. Bu topraklarda bir halk inşası yaşanmadı. Halk hep teba oldu. Bir ümmet durumu söz konusu oldu. Bu altyapı da bizi buralara kadar sürükledi. Ben eskiye bakan, yenide de eskiyi gören biriyim. Analizim de bu yönde.”