Bize hatalı bir isimlendirmeyle “kot” diye geçse de, klasik beş cepli denim pantolonun adı, jean.
68 hareketinin müziği rock’n roll, menzili barış, üniforması jeandi. Daha da geri gidersek liman işçilerinin, taş ocaklarında çalışanların, madencilerin giysisiydi. Dayanıklı ve koruyucuydu.
Tam da bu yüzden bugün giydiğimiz jean pantolonların epeyce iri bir kısmı, görüp geçirmiş intibası oluşturacak şekilde tasarlanıyor. Aşınmış, yıkanmış, hatta yırtılmış, parçalanmış….
Çünkü özgür bir ruh bunu gerektirir.
Türkiye’de de özgür ruh deyince aklımıza, Serenay… hımmm… Kıvanç… Pardon. Yani jean deyince Mavi geliyor.
Çünkü o, Amerikan kovboylarının neredeyse tekelleştiği bir alanda otantik bir hikayeyle bugünlere geldi.

5 bin adımlık fabrika gezisi
İki insan boyunda dev bir çamaşır makinesinde dönen mavi toplar ve onlarca jean. Kedi şahsiyetli ya da tekrar eden hareketlere düşkün biriyseniz baş döndürücü bir sahne.
Mavi için üretim yapan Çerkezköy’deki Erak Fabrikası’ndayız. Kullandığı elektrik enerjisinin neredeyse tamamını sürdürülebilir kaynaklardan elde eden, kullandığı suyu arıtıp bahçede domates yetiştiren, ponza taşı atığını azaltmak ya da sudan tasarruf için durmaksızın kafa patlatıp proje geliştiren bir yer burası.
Mavi, CDP’nin İklim Değişikliği ve Su Güvenliği programlarının her birinden iki yıl üst üste çift A notu alarak, CDP Global A listesine girebilen Türkiye’den ilk ve tek hazır giyim şirketi.
Ve hikayenin başına dönersek, buralara gelmesi hiç de tesadüf değil.

Çok oluyoruz’dan bugüne
Çerkezköy’deki fabrikada insan nefesiyle temas ettirmeden makinelerin yaptığı spreyleme bölümündeki jeanin bedeni alışılmışın dışında. Bunun iki sebebi var.
İlki, ABD pazarı…
Mavi’nin 1991’de başlayan yolculuğunda, ABD’ye ihracat bir dönüm noktasıydı. Çoğu moda markası dışa açılmak için önce Avrupa ülkelerini seçerken, Mavi jeanin anavatanında pazara meydan okuyordu.
1990'ların sonunda Amerikan pazarının amentüsü sayılan “jean 35 dolardan satılır” kuralını bozdu. Yenilikçiliği ve “perfect fit” tasarımlarıyla, premium’a oynuyordu. Jeanlerini 68 dolardan pazara sürdü. ABD bugün hala Mavi’nin en büyük ihraç pazarı.
Bunu kurucularının cesareti, vizyonu ve biraz da iddiasına borçluydu. Tabii, bir de Türkiye’nin nitelikli bir üretici olmasına.

Body positivism’den önce kapsayıcılık
İkincisi de insancıllık. Mavi, bir marka olarak kurulduğu günden bu yana, jeande sorgulanmaz sanılan standartlara meydan okumuş bir marka.
“Madem ki Türkiye markasıyız” demişler, “jean bedenlerimiz de bize göre, dahası herkese göre olmalı.” Bu gelenek halen taşınıyor. Mavi için 400 farklı fit kombinasyonunda üretim yapılıyor.
14 onsluk denim kumaş standardı için de geçerli bu. Mavi, Akdenizli bir marka olarak bu kadar sert ve ağır bir kumaş yerine, daha yumuşak ve hafif alternatiflerini nitelikli üretimle birleştirmeyi başarmış.
Nitelikli üretim öyle kolay bir iş değil. Her bir ürün kesimden paketlemeye kadar en az altı kez baştan başa denetimden geçiyor.
Jeanleri aldıktan sonra hızla kesip attığımız o etiket demetindeki barkod, ürünün hangi kısmını hangi makinede hangi işçinin diktiğini dahi gösteriyor. Haliyle bir sorun olduğunda geri dönüp adım adım takip mümkün oluyor.

“Regenerative”
Dile kolay, iki katlı koca bir fabrika. Toplam 1000 kişinin işyeri. Sadece 300 işçi, doğrudan pedallı bir makinenin başında çalışıyor. Çoğu kadın.
Mavi için çalışan kadınların çocuklarını teslim edebilecek bir kreşleri de var.
Fabrikadan çıkınca az ilerideki kumaş deposunda üst üste yığılmış toplara bakıyoruz. Bazılarında “regenerative” (Türkçe iyileştirici demek) yazıyor.
Bunlar iyi tarımla elde edilmiş kumaşlar. İnovatif All Blue koleksiyonu ve Better Cotton kapsamındaki jean’lerin toplam denim cirosu içindeki payı yüzde 58. Hedef 2030 itibariyle yüzde 100’e ulaşmak.
Yani sadece büyümek değil; insana, çevreye, topluma da dokunarak, jean ruhundan şaşmayarak büyümek.
O ruh da hala burada. Özgür, demokratik ve bohem. Ve iyileştirici.