Nesli, Buse ve Fatoş… “Hasçelikler and the City”nin üç ana karakteri, şu sıralar internetin en çok konuşulan figürleri arasında yer alıyor. Öyle ki geçen cumartesi akşamı düzenlenen (ya da düzenlenmesi engellenen mi demeli) 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’ndeki pankartlarda dahi bu üç karakterin etkisine rastladık. 

Bilmeyenler için diziye dair kısa bir özet geçmekte fayda var. İstanbul’un keşmekeşinde var olmaya çalışan üç kadının başından geçenleri anlatıyor “Hasçelikler and the City.” Dizide izlediğimiz birçok şey doğaçlama ilerliyor ve bölümlerin büyük kısmı tek mekanda, telefonla çekiliyor. Oyuncu kadrosundaysa dizinin yaratıcısı Sude Belkıs Akgün’e arkadaşları Elifnaz Öngören ve Nergis Ural eşlik ediyor. Bazı bölümlerde Aleyna Tilki ve Deniz Cengiz gibi tanıdık simalar, sürpriz olarak karşımıza çıkıyor. 

Son olarak sekizinci bölümü yayınlanan dizi, farklı hikâye anlatımı ve mizahıyla dikkat çekiyor. Fakat “Hasçelikler and the City” için sadece bir komedi dizisi tanımı yapmak da biraz haksızlık olur. Zira Türkiye’deki kadınların ve gençlerin yaşantısına dair de bir resim çiziyor bu dizi. 

Madem öyle, dizinin nasıl ortaya çıktığını ve yakaladığı başarının kaynağını da Sude’den dinleyelim.

Bir süredir internette “Hasçelikler and the City” fırtınası esiyor. Bu ilginin kaynağını da soracağım elbette, ama önce en başa gidelim diyorum. Nasıl bir sürecin sonunda doğdu bu proje?

Açıkçası ilk başta dizi yapmak gibi bir fikrimiz yoktu ki ilk bölümde de en baştaki amacımız ve niyetimiz gözüküyor. Ben ilk başta her bölümünde farklı karakterler yarattığımız ve bunlar aracılığıyla yeni deneyimler yaşadığımız bir konsept üzerine düşünüyordum. Her bölüm farklı içerikler yapmayı planlıyordum yani. Mesela başka bir karaktere bürünüp hiç tanımadığımız birinin düğününe gitmek gibi fikirler vardı aklımda. Ama ilk bölümde yarattığımız karakterler bizi o kadar eğlendirdi ki devamı da geldi. Fakat “Tamam, bu bir seriye dönüşüyor artık.” diye düşünmemiz ve hikâyeleri bir akışa oturtmamız tam olarak üçüncü bölümde başladı sanırım. Yalan yok, ben o zaman bu projenin devamında çok iyi yerlere gelebileceği potansiyelini hissetmiştim. Ki zaten diziye benzer bir şey de yapmak istiyordum. Birkaç bölüm sonra “Hasçelikler and the City”nin o yol olduğunu fark ettim.