*İfadelerin berraklığı gözetilerek röportaj metni düzenlendi.
Saraybosna bundan 30 yıl önce Avrupa'nın kalbinde tarihteki en uzun kuşatmalardan birine tanıklık etti. Bosnalı siviller 1425 gün boyunca ağır bombardıman ve keskin nişancı ateşi altında, elektrik, su ve gıdaya erişim olmadan yaşam savaşı verdiler. Yugoslavya’nın çöküşüyle Balkanlar’da tetiklenen savaş ve trajedinin belki de en ağır mirasının taşıyıcısı oldular.
Bugün Saraybosna Avrupa’nın en iddialı film festivallerinden birine ev sahipliği yapıyor. Savaş sırasında gönüllülerin çabasıyla sığınaklarda başlayan film gösterimlerinden evrilen etkinlik, hem film endüstrisine kattığı soluk ve yeteneklerle ön planda hem de geçmişle yüzleşmeyi vurgulamasıyla.
Festivalin kurucusu olan ve 27 yıl boyunca direktörlüğünü yapan Mirsad Purivatra ile eski şehirdeki festival merkezinde buluşuyoruz. Kuşatma günlerini, sanatı ve savaşı konuşurken arkadan öğretmenleriyle beraber bir kreş grubu geliyor. Belki 4-5 yaşlarındalar, festivalin ana sahnelerinden olan Ulusal Tiyatroyu ziyaret edecekler. Duvarlardaki kurşun ve şarapnel izlerinin silinmediği şehirde, geçmişin hikâyeleriyle büyüyecekler. Purivatra bu tarifsiz acıları anlatırken arkadan yükselen cıvıltılı neşeleri, festivalin gaye edindiği hafıza aktarımı üzerine de uzun uzun düşündürüyor.
Gazze’den Ukrayna’ya, dünyanın farklı köşelerinde bugün de savaş ve ölümler sürerken, Saraybosna’dan alınacak çokça ders var. Purivatra sinemanın dünyayı değiştiremese bile önemli mesajlar verebileceğine ve bir tavır alabileceğine gönülden inanıyor. Kendisiyle aşırı sağın yükselişinden bir direniş olarak savaş sinemasına, teknoloji devriminin mekanikleşme baskısına karşın festivallerin insan olma halimize neden iyi geldiğine dair konuştuk.
Saraybosna Film Festivali’nin temelleri kuşatma sırasında atıldı. Bu fikir nasıl doğdu, motivasyonunuz neydi?
Ben, tiyatro oyunlarının sahnelendiği Drama Akademisi'nde sahne yöneticisiydim. Hem öğrencilerin işleri hem de profesyonel tiyatro oyunları sahneliyorduk ve dünyanın dört bir yanında, en büyük tiyatro festivallerinde sahne alan çok başarılı bir tiyatro topluluğuyduk. Bu da bana festivallerin nasıl organize edildiğine dair deneyim kazandırdı.
Savaş patlak verdiğinde Saraybosna’daydım ve kuşatma boyunca şehirde kaldım. Elektrik, yiyecek, su, ısıtma yoktu. Grubumuzdan pek çok kişi Saraybosna’yı terk etmişti. Burada kalan bizler, evlerimizi büyük bombardımanlar nedeniyle terk etmek zorunda kaldık ve Drama Akademisi’nin bodrum katında yaşamaya başladık.