Ben mimarlık okudum ve mezun olalı sadece iki yıl oldu. Mezun olduktan sonra bir yılı aşkın süre iş bulamadım. Sonunda büyük umutlarla bir inşaat şirketinde ilk işime başladım. Ama daha bir yılım bile dolmadan bu kadar yorgun ve isteksiz hissedeceğim hiç aklıma gelmemişti. Mesleğimi gerçekten çok seviyorum. Öğrenmeye açım, gelişmek istiyorum ama çalıştığım ortamda bunun mümkün olmadığını hissediyorum.

Yöneticimle aramızdaki ilişki hiç de olması gerektiği gibi değil. Yardım istemem gerektiğinde çoğu zaman beni görmezden geliyor. Bir şey öğrenmeye çalıştığımda ise ya başından savıyor ya da “Bu senin işin, ben mi yapacağım?” gibi sözler söylüyor. Evet, belki tecrübem az ama zaten buraya tecrübe kazanmak için gelmedik mi? Birlikte çalışmak, birlikte gelişmek gerekmez mi?

Ama nerdeeee! Her işimde bir kusur bulunuyor. Ne yapsam yeterli olmuyor. Bir şeyi yanlış yaptıysam da hatalarımdan ders almak istiyorum ama kimse neyi neden yanlış yaptığımı anlatmıyor. Okulda öğrendiklerim çok değerli ama iş hayatında yeterli değil, bunu biliyorum. Zaten bu yüzden iş yerinde de öğrenmeye çalışıyorum. Ama burada bana bu fırsat verilmiyor…

Yöneticim ekip içi toplantılara beni hiç çağırmıyor. Halbuki o toplantılarda konuşulanları duymak, yazılıp çizilenleri görmek, işin genelini anlamak için ne kadar da önemli. Bazen kararlar alınıyor ve ben sadece sonucu duyuyorum. Bir gün bütün ekip (ben hariç) yine toplantıya girdi. İki dakika sonra yöneticim beni çağırdı. Ben de herhalde toplantıya beni de alacak diye heyecanla gittim. Toplantıdakilere çay kahve getirmemi istedi. Aslında o toplantıda ben de olsaydım, yaşı en küçük ben olduğum için seve seve getirirdim o çay ve kahveleri. Ama beni sadece bunun için çağırmış olmasına gerçekten çok kırıldım ve o andan sonra artık motivasyonumu tamamen kaybettim. Bırakın kendimi değerli hissetmeyi, bazen varlığımın bile önemli olmadığını düşünüyorum. Mesleğimi hâlâ çok seviyorum ama işimden, içinde bulunduğum bu ortamdan artık nefret ediyorum.

Sizi uzun zamandır takip ediyorum. Hep söylediğiniz bir şey var… “Adaletsizlik ahlaksızlıktır” diyorsunuz. Bence çok doğru bir bakış açısı. Peki bana yapılanlar adil mi? Adil değilse aynı zamanda ahlaksızlık da olmuyor mu?

Asgari ücretten biraz fazla maaş alıyorum. Tabii ki yeterli değil ama inanın bunu bile önemsemedim uzun zaman. Ben tecrübe kazanmak, işi öğrenmek, fikrimi söyleyebilmek istiyordum, ama artık istemiyorum. Açıkçası bundan sonra ne kariyer ne para beklentim yok bu şirketten. “Ne kadar ekmek, o kadar köfte” derler ya… Ben de artık o moda geçtim. Eskisi kadar çırpınmıyorum iş yapmak için. Hatta elimden geldiğince benden istenen işleri kötü yapıyorum. Çünkü artık şirkete değer katmak değil, tam tersine zarar vermek geliyor içimden. Elimden gelse şirketi maddi açıdan zarara sokacak şeyler yapmak istiyorum. Kovulmak falan da umrumda değil artık. Ne dersiniz? Bu son düşündüklerim ahlaksızlık mı?

S. G.

**

Değerli okurumuz,

İş yerinde yaşadıklarınız pek çok çalışanın başına geliyor. Hatta sadece sizin gibi gençlerin değil, yıllarını mesleğine ve çalıştığı kuruma vermiş insanlar bile karşılaşıyor bu tür davranışlarla. Tabii bunun git gide yaygınlaşması bu durumun normal olduğu anlamına gelmesin.

Maruz kaldığınız muamele artık sizi yok saymanın ötesine geçip, neredeyse ‘mobing’e, yani psikolojik şiddet ve yıldırma politikasına dönüşmüş.

Yöneticilerin mesleki ödevi

Deontoloji de denilen ödev ahlakından, genel kullanımıyla da mesleki ahlaktan daha önce de bahsetmiştik.

Emir kulundan ahlak sorulur mu?
Bu hafta okurlardan gelen vakalar yerine, son yaşananlar neticesinde ortaya çıkan ahlaki bir sorunu ele alıyoruz. Polis, “emir kuluyum” diyerek ahlaki sorumluluğunu atlatabilir mi? Emir kulundan ahlak sorulur mu? Ahlak Bekçisi, kendi kendine soruyor, kendi kendine yanıtlıyor.

İş hayatında her mesleğin kendi ilkeleri çerçevesinde, kendi özel ahlakı da belirlenir. Örneğin toplumun genelinin ahlak normlarına uymasa da bir katil savunmak, bir avukat için mesleki ahlak açısından bir sorumluluk olabilir. Çünkü hukuk ilkeleri açısından herkesin savunma hakkı vardır, hatta bu hak kutsal olarak nitelendirilir. Ya da bir doktor için kurşun yemiş bir teröristi ameliyat edip hayatını kurtarmak da aynı şekilde deontolojik bir ödev olarak kabul edilebilir.