Malum, dijitalleşmenin her geçen yıl vites yükselttiği bir dönemdeyiz. Bir düşünün, COVID-19 salgını öncesinde internetten kaç kez alışveriş yapmıştınız? Ya da abonesi olduğunuz kaç tane film platformu vardı? Ayda kaç defa sinemaya gidiyordunuz mesela? Streaming platformları birçoğumuzun tüketim alışkanlıklarını değiştirmekle kalmadı, vazgeçemediğimiz yepyeni bir alışkanlığa da dönüştü artık. 

Alım gücümüz düşse de, abonesi olduğumuz platformlardan kolay kolay vazgeçemiyoruz. Çoğunlukla başka giderlerden kısmaya gayret ediyoruz. Bu dönüşüm üzerine konuşurken çok sayıda şirketin ismini sayabiliriz elbette. Fakat içlerinden birine ayrı bir başlık açmak gerekiyor: Spotify.

Daniel Ek ve Martin Lorentzon tarafından 2006’da İşveç’te kurulan şirket, 2008’de kullanıma açıldı ve kısa sürede müzik dinleme alışkanlıklarımızı değiştirdi. Ancak Spotify’ın tek etkisi dinleme alışkanlıklarımız üzerinde de değildi hiç kuşkusuz. Süratle büyüyen platform, müziğin üretilme amacından şekline, sosyal medyanın içerik kalıplarından popüler kültür gündemine kadar birçok şeye nüfuz etmeye başladı.