Lübnan, patlama seslerine aşina bir ülke.
Hatta o kadar aşina ki, bir patlama duyulduğunda, yeteri kadar Lübnan’da yaşamış herkes o patlamanın kaynağı konusunda fikir yürütebilir: “El bombası atıldı”, “Birinin aracı havaya uçtu”, “İsrail uçakları ses duvarını geçti”, “Omuzdan atılan roket bir yere isabet etti” vs.
Hatta çoğu zaman, patlamanın hedefindeki kişiyi, ülkenin o andaki konjonktürüne göre, tahmin edebilenler bile var.
1975-1990 yıllarındaki iç savaş ile başlayan bu aşinalık, ileriki yıllarda gazetecilerin ve aralarında eski başbakanlardan Refik Hariri’nin de olduğu birçok ismin havaya uçurulmasıyla perçinlendi.
Bu patlamaların en büyüğü 4 Ağustos 2020’de 235’den fazla kişinin yaşamına mal olan liman patlamasıydı. O günden beri ülke, ekonomik ve sosyal anlamda kendine gelemedi.
Fakat 17 Eylül günü, saat 15.30’da, Lübnan’ın hemen her yerinde, marketlerde, çalışma ofislerinde, sokaklarında, yardım kuruluşlarında, birbiri ardına gelen ve yaklaşık bir saat boyunca tekrarlanan yüzlerce küçük patlamaya kimse aşina değildi.
Patlayan, Hizbullah ile ilişkili kişilerin genellikle kemerlerine takarak kullandığı çağrı cihazlarıydı.
Bu patlamalar, aralarında iki çocuğun da olduğu en az 12 kişinin ölümüne ve 2750’den fazla kişinin yaralanmasına neden oldu.
Yaralıların önemli bir kısmının göz ve bel bölgesi hasar gördü.
Çağrı cihazı nedir?
Yaşı, 35’den aşağı kimsenin kolay kolay hatırlayamayacağı ve bir kartvizitten biraz daha büyük çağrı cihazları, cep telefonları icat edilmeden önce anında mesajlaşma için kullanılıyordu. Cep telefonları kadar yaygın değillerdi.
Mesaj geldiğini haber veren bip sesi nedeniyle bu cihazlara beeper da deniliyor.
İnternet üzerinden değil, radyo frekansları ile çalışıyorlar. Kablosuzlar. Bir telefon aracılığıyla merkezi bir operatörden iletilen kısa bir metin mesajını almaya ve aynı zamanda göndermeye yarıyorlar.