‘‘Her bölüm yayınlandıktan sonra iki-üç gün boyunca şirketteki tüm çalışanlar (ve çatık kaşlarıyla odalarında patronlar) arasında konuşulan, sermaye-siyaset bağlamında neyin ne olduğunu açıkça anlatan yakın tarih dersi…’’

soL TV’nin ses getiren belgesel serisi ‘‘Medusa'nın Salı: Bir AKP Belgeseli’’ yedinci bölümü ile sezon finali yaptı. 2002 öncesi AKP’nin iktidara gelmesinde etkili olan siyasal, toplumsal ve ekonomik tabloyu ortaya koyarak başlayan ilk sezon, sonraki beş yılda yaşanan önemli dönüm noktalarını detaylı şekilde ele alarak izleyenleri 2007 yılı sonuna kadar getiriyor.  

Sizin de WhatsApp gruplarınızda ya da girişte yorumunu alıntıladığım izleyici gibi işyerinizde muhabbeti geçmiş olması kuvvetle muhtemel. Patronların da izlediğini ise serinin yapım ekibinde de yer alan soL Genel Yayın Yönetmeni Yiğit Günay’dan teyit ettim. Çünkü bazı patronlar seriyi izledikten sonra aslında ‘‘öyle insanlar olmadıklarını’’ açıklama ihtiyacı duymuş.

Medusa’nın Salı, Mehmet Ali Birand’ın Türkiye’nin yakın siyasi tarihini dönem dönem işlediği ve AKP’li yıllara kadar getirdiği 32. Gün belgesellerinden farklı bir tarza sahip. 

Seri, son 25 yılda yaşananları sınıfsal bir bakış açısıyla ele alıyor. Yaşananların salt kronolojik aktarımıyla ilgilenmiyor, nasıl ve neden yaşandıklarını sınıflar arası ilişkiler ve çelişkiler üzerinden açıklıyor. Medusa’nın Salı’nın politik bir tezi ve izleyenlere aktarmak istediği net mesajları var.    

Zaten hem çok ilgi görüp izlenmesi hem de çok konuşulup eleştirilmesi tam da bu yüzden.

Tüm bunları ve ilgiyle izlediğim seriyle ilgili merak ettiklerimi gazeteci Yiğit Günay’a sordum.

Öncelikle soL ile başlamak istiyorum. Kimi izleyiciler seriyi ‘‘taraflı’’ buldukları için eleştirmiş. Medyanın sahip olması gereken ilkeler arasında sayılan, ama geçerliliği ya da işlevi hep tartışılagelen bu ‘‘tarafsızlık’’ meselesine nasıl bakıyorsunuz?

Medyanın tarafsız olması meselesi aslına bakarsanız çok uzun zamandır söylenen bir tahayyül. Fakat bunun hiçbir gerçekliği yok. Zira medya temelde kamuya, halka karşı sorumlu olan ve olan biten gerçekliği olabildiğince halka anlatmaya çalışan bir kurum. 

Gerçeğin kendisi zaten taraflı hayatta. Dolayısıyla siz neyi anlatırsanız, bu bir trafik kazası dahi olsa, onu nasıl anlattığınızda bile bir tarafsınız. 

Bu tarafsızlık meselesi, çok uzun zamandır esasen ana akım medyaya bir meşruiyet alanı sağlamak ve onun dışındaki herkesi bir şekilde o inandırıcılık mitinin dışına itmek için kullanılıyor. Bütün okurlar da takdir ederler ki tarafsız gazeteci diye bir şey yok. Hele 2025 Türkiyesinde hiç yok. Varsa da demek ki bir şeyi yanlış yapıyordur. 

Öte yandan soL, 1990’lardan beri çıkıyor. Daha önce haftalık dergiydi. Ardından 2006 yılında Türkiye’de yalnızca internetten görüntülü yayın da yapan ilk portallardan biri oldu. O yıllarda internette bu tip bir habercilik yapan çok az yayın vardı. Sonrasında günlük gazete deneyimimiz de oldu. Şu an hâlâ haber portalımız ve YouTube kanalımız soL TV devam ediyor.

soL, taraflı olduğunu hiçbir zaman gizlemedi. Biz işçi sınıfının çıkarlarını savunan bir yayınız. Öte yandan siyaseten de Türkiye Komünist Partisi’nin çizgisinde yayıncılık yapan bir yayınız. Tarafsızlık değilse okur ne bekleyebilir bu durumda? Bana konuşan bu yayının tarafı ne? Okur bunu bekleyebilir, çünkü bunu bilirse aldığı bilgiyi çok daha rahat değerlendirebilir. Biz de bu açıdan en baştan hep çok açık olduk.