“Eski seküler günler, AKP otoriterliği öncesi güzel yıllar, Eski Türkiye…” denildiğinde akla gelen ilk anılardan birisi, Türkiye’nin Eurovision katılımı…

Şebnem Paker ve Grup Etnik’in Türkiye üçüncülüğü, Sertab Erener’in Türkiye birinciliği ve Athena’nın Türkiye dördüncülüğü ile 1997, 2003 ve 2004’te elde edilen başarılar, Eurovision’u Türkiye’nin ortak hafızasında ayrı bir yere taşıdı.

Birçok kuşağın hafızasında “Türkçe şarkıyla mı katılmalıyız, İngilizce şarkı ile mi?” tartışmaları ve TRT’den yarışmanın takip edildiği, komşunun komşuya verdiği puanların hesabının yapıldığı final geceleri ile özdeşleşen Eurovision, son 11 yıldır Türkiye’nin yarışmacı olmadığı bir yer ve yeni kuşakların deneyiminden uzak. 

Bu uzaklık, 2013’ten bu yana sertleşen siyasal iklimle birleşince kamuoyunda Eurovision’un büyük bir özlemle anıldığı hisler ve tepkiler artıyor; sosyal medyada Eurovision’a ilişkin birçok gönderi gündem oluyor.  

Sertap Erener’in 2019 yılında İbrahim Selim’e konuk olduğu programdan kesitlerin sık sık paylaşımı, 2020’de Erdoğan’ın Karadeniz’de doğalgaz keşfi açıklaması öncesi duyurduğu “Müjde vereceğiz” demecine yönelik yapılan “Lütfen eurovision olsun” esprisi, 2021 yılında Armağan Çağlayan’ın “Ya şu senede bir akşam olan Eurovision eğlencesinin bile elimizden alınmış olması çok saçma değil mi?” paylaşımıyla dile getirdiği sitem ve daha 1 hafta önce Şebnem Paker’in “Dinle” şarkısının paylaşıldığı İngilizce bir tweet ile Eurovision’un yeniden mikro gündem olması karşımıza çıkan çeşitli örneklerden. 

Yakın zamanın Eurovision’la ilgili en büyük gündemi ise, 2023’te Millet İttifakı seçimi kazansaydı, bu yıl Türkiye’nin yarışmaya katılacağına dönük beklentiydi.

Bu beklenti, Kılıçdaroğlu’nun ODTÜ öğrencileriyle sohbetinde dile getirdiği “Türkiye’nin çekilmesi aslında Türkiye’nin ayıbıdır” değerlendirmesi, seçim mitinglerinde açılan “'Eurovision'u çok özledik dedem” dövizleri, cumhurbaşkanlığı adaylığı dönemindeki Tiktok içeriklerinde Eurovision görüntülerine de yer vermesiyle pekişmişti.

Bu umut, başka bahara kaldı. Eurovision’un Türkiye siyasetinde bir bahar vaadi olması aslında ilk değil. 

2000'ler

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme hayallerinin en görkemli günlerinde Sertab Erener’in elde ettiği zafer sonrası ertesi yıl, 2004’te, yarışmaya Türkiye ev sahipliği yapmış, Erdoğan “Sonunda ekonomide, yönetimde bahar mevsimi yakaladık. Bunu Eurovision’da dünya birincisi olmakla farklı bir noktaya taşıdık.” demişti

Erdoğan’ın bu konudaki bir diğer demeci ise 2005 yılında şu şekilde olacaktı:

“NATO Zirvesi, Şampiyonlar Ligi, Asya Kalkınma Bankası Zirvesi, Eurovision Şarkı Yarışması finalleri, OECD Zirvesi, Gençlik Oyunları ve Formula 1 yarışlarına Türkiye damgasını vurmuştur. Bunlar adeta çitanın yükselttiği ve bu noktada Türkiye’nin adeta sınıf atladığı hareketlerdir. Türkiye, bizim dönemimizde sınıf atlamıştır.”

Eurovision’da Türkiye’yi başarılı kılan ya da kısmen memnun eden diğer sonuçlar, 2007’de Kenan Doğulu ile dördüncülük, 2008’de Mor ve Ötesi ile yedincilik, 2009’da Hadise ile tekrar dördüncülük, 2010’da maNga ile ikincilik ve 2012’de Can Bonomo ile tekrar yedincilik şeklinde ilerledi.