13 Haziran sabahı bir kez daha İsrail'in İran'ı vurduğu haberleriyle uyandık. Ancak bu kez gerilim 2024'te karşılıklı fırlatılan füzeler gibi uçuşup gideceğe benzemiyordu. Öyle de oldu, Tahran semalarında uçan İsrail jetleri, Tel Aviv’i vuran İran balistik füzeleri derken savaş hızla ilerledi. 

İran-İsrail savaşı birkaç gün içinde, şehirlerin sivillerle dolu en hareketli meydanlarını vuracak bir yoğunluk kazandı. Biz yarın ne olacak diye düşünüp bu satırları yazarken 16 Haziran’da İran’ın devlet televizyonu canlı yayında vuruldu. 

Peki, İran-İsrail savaşı nereye varabilir? Saldırıyı başlatan İsrail’in amacı ne?

İsrail’in amacı ilan edildiği gibi İran’ın nükleer kapasitesini geriletmekse, karşılıklı füze göndermelerin bir noktada bitebileceğini ve müzakere masasına dönmenin bazı şartlar altında ve görece mümkün olduğunu söylemek mümkün. 

Ama eğer İsrail’in amacı İran’da rejim değişikliğiyse, durumun her an kontrolden çıkıp, bölgesel bir hale dönüşmesi de olasılıklar arasında.

İsrail’in asıl hedefi İran’da rejim değişikliği mi?

Geçmişte bölgede iki müttefik olan İran ve İsrail, 1979 İran İslam Devrimi sonrası ezeli düşman olmuşlardı. İran’daki yeni rejim İsrail’in varlığını tanımadığını açıklamıştı. İsrail ve İran gölge savaşlarına tutuştu. Bu savaşta, iki ülke doğrudan çatışmadı ama İran, başta Lübnan’daki Hizbullah olmak üzere, kendisine bağlı örgütler aracılığıyla İsrail’e zarar verdi. İsrail ise İranlı yetkililere ve nükleer alanda çalışan bilim insanlarına suikast düzenledi. Fakat son iki yılda İsrail, ABD’yi de arkasına alarak İran’ı epey zayıflattı. Lübnan’da Hizbullah’a büyük darbe vuruldu, İran’ın etkisi kırıldı. Suriye’de İran doğrudan hedef alındı. Irak’ta zayıfladı. 

İran - İsrail gerginliğinin kronolojisi
Aslında 1979 İran İslam Devrimi öncesi dost iki ülkeydi İran ve İsrail. 45 yıl önce biri “Küçük Şeytan” oldu, diğeri şer odağı. Bugün savaşmanın eşiğindeki iki ülkenin mazisi…

Ama şimdi soru şu: İsrail, zaten iyice güçsüzleşmiş olan ülkede bir rejim değişikliği mi hedefliyor?

İsrail, hiçbir zaman resmî olarak kabul etmese de, nükleer silahları olan bir ülke. Ortadoğu’da başka bir ülkenin nükleer kapasiteye sahip olmasını istemiyor. Bölgedeki can düşmanı İran’ın nükleer güç haline dönüşmesi, İsrail’e göre yaşamsal tehdit. 

İran’ın nükleer gücünü, nükleer silah yapımında kullanabileceğini düşünen başka bir ülke de ABD. Washington-Tahran ilişkileri de 1979 İran Devrimi’nden beri hasmane. Tahran yönetimi de ABD’yi büyük şeytan, İsrail’i küçük şeytan olarak tanımlıyor. İran, nükleer kapasitesini barışçıl amaçlarla geliştirdiğini söylese de, İsrail ve ABD bu argüman karşısında epey şüphe duyuyorlar. 

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, saldırıların başladığı günün devamında yaptığı konuşmada, operasyonların amacının rejimin nükleer tehdidini ortadan kaldırmak olduğunu söyledi. Ama aynı zamanda ‘‘İran’ın gururlu halkına sesleniyorum, biz hedefimize ulaşırken sizin de özgürlüğünüze kavuşmanızın yolunu açıyoruz’’ dedi. Ve nihai hedefin rejimin kendisi olduğunun mesajını vermiş oldu. 

İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının adı, “Yükselen Aslan”. 1979 Devrimi’nden önce, İran bayrağında bir aslan ve güneşin olması da, acaba devrim öncesine gönderme mi, diye düşündürüyor. 

İran dayanabilir mi?

İran’ın askerî kapasitesi İsrail’e göre çok kısıtlı olabilir ama gene de gücünü hafife almamak gerekiyor. Pers İmparatorluğu’ndan kalma güçlü askerî geleneklerin devam ettiği, tüm ambargolara ve kısıtlamalara rağmen nükleer kapasitenin artırıldığı, uzun menzilli füzelerin o çok gurur duyulan hava savunma sistemini delerek hâlâ İsrail’in en büyük şehirlerini vurabildiği İran’ın dayanma gücü yüksek. 13 Haziran’da ilk İsrail saldırıları başladığından bu yana misilleme yapmaktan da geri kalmadı. Bu misillemelerde İsrail’deki askerî üslerin çok yakınlarına füzelerini ve SİHA’larını isabet ettirdi. 

Dolayısıyla hızlıca bir çözülme beklemek çok gerçekçi değil. İsrail’in askerî gücü, savunma harcamaları ve teknolojisi İran’a kıyasla ne kadar üstün olursa olsun, bölgenin en köklü ülkelerinden İran’da devletin İsrail karşısında haftalar içinde dağılacak kadar güçsüz olduğunu düşünmek yanlış olur. Tabii ABD, savaşa doğrudan müdahil olmazsa…

İran, bir yandan İsrail’in pişman edileceğini söylüyor. İsrail saldırısının ilk gününde öldürüldüğü için yerine atanan yeni Devrim Muhafızları Komutanı “İsrail dursa bile biz durmayacağız” mesajları veriyor. Fakat aynı zamanda kaybedecek çok şeyi olan ve rejime yönelik büyük tehdidi de gören Tahran, diplomasi kapısını da kapatmıyor. 

İran, Netanyahu’nun tuzağına bile bile neden yürüdü?
İran’ın İsrail’i hedef aldığı ikinci saldırının ilkinden farkı ne? İran, savaşı neden göze almak zorunda kaldı? Tahran, Nasrallah’ın öldürülmesini niçin yanıtsız bırakamazdı? Bundan sonra ne olacak?

İran’ın itidalli davranmayı tercih etmesi beklenebilir. Kapasitesi dahilinde İsrail’e dikkat çekici askerî saldırılar düzenleyip, gururunu kurtardıktan sonra hızla devreye giren ya da girmeye çalışan arabuluculuk girişimlerine yanıt verebilir. 

Ancak bu seçenek büyük ölçüde Netanyahu’nun nerede duracağına da bağlı. Zira Gazze’de, vicdanlı tüm dünyanın aksi yöndeki çağrılarına rağmen, soykırımı durdurmadı. ABD’nin desteği arkasında olduğu için mevcut uluslararası sistemde karşılaştığı yaptırımlar da sınırlı kalıyor. 

Müzakereler mümkün mü?

ABD, Gazze konusunda İsrail’i tam gücüyle desteklemiş olsa bile, İran söz konusu olduğunda biraz daha temkinli gibi duruyor. Washington, İran’ın nükleer güç olma pazarlıklarında beyaz bayrak çekmesini istiyor. ABD Başkanı Trump’ın, “vakitleri varken anlaşsınlar yoksa ellerinde bir şey kalmayacak” demesi bundan. Trump, savaşın altıncı gününde de sosyal medyadan “tam teslimiyet” paylaşımı yaptı.

Müzakereler Tahran açısından teşvik edici olabilir zira nükleer pazarlıkların özü, İran’ın bu konuda tam denetim altında alınması karşılığı üzerindeki yaptırımların hafifletilmesi. Ülkenin ekonomik durumu göz önüne alınınca müzakerelerin İran için önemi ortada. 

Ama bu, İsrail’in tavrına bağlı. İsrail saldırısı altında İran, nükleer gücüyle ilgili pazarlıklara siyaseten girişemez. Bir de İsrail’in asıl hedefi zaten rejimi değiştirmekse, İran da o noktaya doğru gidildiğini hissederse, intihar denilebilecek eylem ve tutumlara girebilir. 

Rejim değişikliği mümkün mü?

Peki, rejim değişikliği gerçekten mümkün mü? 

İran’ın son yıllarda gücünü büyük oranda kaybettiğini, bölgede kendi etkisi altındaki grupların liderlerinin İsrail tarafından birer birer öldürüldüğünü, en önemli komutanlarının İsrail’in istihbarat operasyonlarında kolaylıkla hedef alındığını, ambargolar sebebiyle askerî kapasitelerini güncelleme konusunda ciddi kısıtlamalar yaşadığını, bu sebeple on yıllar öncesinden kalma bir helikopterle seyahat eden cumhurbaşkanının bile helikopter kazasında hayatını kaybettiğini hesaba katacak olursak, bu pek de imkansız görünmüyor. 

Ayrıca ülkedeki baskılara itirazı olanların zaman zaman sokağa çıktığını ve yaşam tarzına müdahalenin kitlesel protesto gösterilerine dönüştüğünü biliyoruz ancak milli duyguları güçlü İranlılar, ülkeleri saldırı altındayken, ne kadar memnuniyetsiz olsalar da, devletlerine sahip çıkmayı tercih edebilirler. 

Peki, İran’da rejimin sonu gelirse ne olur? Asıl soru bu. 

Irak’ta Saddam Hüseyin, Libya’da Muammer Kaddafi gibi güçlü liderler devrildiğinde başlayan iç savaşları, çökmüş bir devletten geriye kalan güç boşluğunda ortaya çıkan radikal grupları hatırlayalım. İran’ın daha köklü bir tarihi var, evet, ama gene de rejimin devrilmesi benzer sonuçlar doğurabilir. Çevresindeki ülkeler de bu durumdan etkileneceğinden bölgesel bir kaos ortamı doğabilir. 

90 milyona yaklaşan nüfuslu ülkeden kitlesel göç dalgaları ortaya çıkabilir. Kürtlerin ve İran'daki Azeri Türklerinin yaşadığı bölgelerde ayrılıkçı gelişmeler yaşanabilir. Bu da tam bir kaos ortamı doğurabilir. Barışçıl ve düzenli bir biçimde gerçekleşmeyen rejim değişikliği İsrail dışında kimsenin işine gelmeyeceğinden küresel ve bölgesel güçler İsrail’i durdurmaya çalışabilir. Fakat böylesi durumların doğasında her an kontrolden çıkma vardır. Bu nedenle mesele hiç öngörülemeyen yerlere gidebilir. 

ABD savaşa girer mi?

İran müzakere yapmak istese bile, İsrail’in durmaması ve saldırılarını ilerletmesi durumunda İran farklı bir tutum içine girebilir ve tüm gücüyle, bölgede kendisine bağlı grupları da devreye sokarak sertleşebilir, elindeki her imkanı kullanabilir. 

İran’ın İsrail saldırılarından ABD’yi de sorumlu tuttuğunu; ABD desteği olmadan İsrail’in böyle bir saldırı başlatamayacağını savunduğunu da not düşelim. Ki ABD Başkanı Donald Trump, saldırıdan saatler önce İsrail’in İran’a yönelik bir saldırısının çok uzak olmadığını söyleyerek bundan haberdar olduğunu da itiraf etmiş oldu.

Bu şartlar altında İran destekli grupların bölgedeki ABD üslerine saldırısı, ABD’yi savaşın içine çeker mi? 

Öncelikle bu ilk olmaz, daha önce de birçok ABD üssüne saldırı gerçekleşti. Saldırı doğrudan İran’dan gelmediği ya da bir misilleme olmadığı sürece ABD’nin de İsrail’e destek vermek dışında savaşa müdahil olmasını, İran’ı vurmak gibi bir adım atmasını beklemek pek gerçekçi değil. Zaten Trump Ortadoğu’daki savaşları durdurmak istediğini, durduramadığı savaşa da müdahil olmak istemediğini göreve geldiği günden beri sıklıkla söylüyor. 

Burada belirleyici olan, sadece ABD’nin tutumu değil. İran da İsrail’e belli bir oranda misilleme yapabiliyor ama ABD işin içine girerse çok daha zor durumda kalacağını, böyle bir durumda rejimin devrilme ihtimalinin ortaya çıkabileceğini görüyor, bu nedenle ABD’yi doğrudan karşısına almak istemiyor. Nitekim, İran yönetiminin en önemli isimlerinden, Lübnan’a kadar yayılan bir alanda İran hakimiyetini örgütlemeyi başarmış Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani, bir ABD operasyonuyla Ocak 2020’de öldürüldüğünde bile İran ciddi bir karşılık vermemişti, hatırlayalım. Bölgedeki bazı ABD üslerine füzeler göndermiş ve kısa sürede gerilimi sonlandırmakla yetinmişti. 

Fakat İsrail, ABD’yi savaşa dahil etmek istiyor. Zira, İran’ın nükleer tesislerinden Natanz ve İsfahan’ı vurdu ama 90 metre kadar derinliğe gömülü Fordo tesislerine zarar verebilecek askeri teknoloji bilindiği kadarıyla yalnızca ABD’nin elinde. 

Trump, ABD’yi Ortadoğu’da hiçbir yeni çatışmaya sokmayacağı sözü vererek seçildi. Kendi tabanı bu sözü yerine getirmesini bekliyor. Ama aynı zamanda Kongre’de İsrail yanlıları çok güçlü ve Trump’ın yasaları geçirebilmek için bıçak sırtı dengeler üzerine kurulu Kongre’de her oya ihtiyacı var. 

Bu sıkışmışlık içindeki Trump’ın, İran doğrudan ABD’nin varlığını hedef almazsa, savaşa karışmayacağı yönünde Körfez ülkeleri liderlerine mesaj verdiği ABD basınında yer alıyor ama savaşa daha yakın olduğuna dair analizler ve haberler de örneğin CNN’de çıkıyor. 

Başka ülkeler savaşa girebilir mi?

Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkeleri, İran’ın bölgedeki en büyük rakipleri. Yıllardır İran destekli gruplarla Yemen’de savaş halindeler. Suriye’de, Lübnan’da ve Irak’ta nüfuz mücadelesi yürütüyorlar. 

Ancak, Suriye’de rejimin değişmesinden beri, yeni bir dengenin oluştuğunu söylemek mümkün. İran da Körfez ülkeleri de bu dengeyi bozmak istemeyecektir. Körfez ülkeleri her ne kadar ABD ile müttefik de olsalar; başta Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere İbrahim Anlaşmaları’yla İsrail’in varlığını tanımış ve resmen diplomatik ilişki kurmuş olsalar da, Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de Filistinlilere yönelik soykırım yürüten İsrail’e destek vermeleri beklenemez. Bununla birlikte, her an durum kontrolden de çıkabilir. 

Hürmüz Boğazı kapatılır mı?

Olası senaryolardan biri de Hürmüz Boğazı’nın kapanması. Zira atacağı adımlar kısıtlı olan İran, coğrafi gücünü kullanarak dünyaya nasıl bir etki edebileceğini göstermek için Hürmüz Boğazı’nı kapatarak dünya genelindeki petrol akışının yüzde 20’sini etkileyebilir.

Ancak bu durumda sadece petrol fiyatları yükselmekle kalmaz, İran’ın zaten kısıtlı olan ambargolar altındaki bütçesi de büyük zarar görür. Çünkü buradaki petrol satışından gelen para en büyük gelir kapısı. Bunu ancak kaybedeceği bir şey olmadığında ya da Rusya’dan gelebilecek ciddi bir yardım karşılığında yapma ihtimali var. Petrol akışının yüzde 20’si durursa varil fiyatlarının 120-130 dolar seviyesine ulaşması bekleniyor, bu da elbette en çok İran’ın müttefiklerinden Rusya’nın işine gelir.

🦉
Fayn, güç sahiplerini denetlemek, bakış açılarımızı genişletmek, yankı odalarının duvarlarını yıkmak ve 21. yüzyılın enformasyon karmaşasına direnebilmek için var. Fayn’a sınırsız erişim için abone olun.
Bağlantı kopyalandı!