Merhaba

Devlet Bahçeli’nin süper komisyon önerisi, dalga dalga süren İBB soruşturması, İstanbul’a ettiklerimiz, ekonominin bize ettikleri ve yol ortasına kurulan basküller bu haftaki gündemimizde köpürenler.

Hazırsanız başlayalım.

Haftanın Bahçeli çıkışı:
Süper komisyon kurulsun

Devlet Bahçeli’nin bir sabah ansızın ortaya attığı konular ve ülkeye etkileri diye kitap yazılsa hem 5 cildi bulur hem de İlber Ortaylı’yı çok satanlardan indirir. Bahçeli bu kez ‘Millî Birlik ve Dayanışma Komisyonu’ adıyla bir süper komisyon kurulmasını önerdi. Peki ne yapacak bu komisyon? Sürecin neresinden tutacak? Cevapları aradık.

Devlet Bahçeli’nin komisyon önerisi
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, PKK’nın kendisini fesih etmesine kadar ulaşan süreçte bu kez de süper komisyon önerisi ile gündemde. Öneriye yekten hayır diyen az, ama herkesin kendine göre bir tarifi var. Bahçeli’nin önerisi ne menem bir şeydir, amacı ne olacak, nasıl çalışacak?

Yeni dalgalar, yeni iddialar…
Pek güzel de turplar nerede turplar?

İBB operasyonları yeni dalgalarla devam ediyor. Birileri sabah evinden alınıyor. Öğleden sonra bir kısmı tutuklanıyor. Cumhurbaşkanı kürsülerden operasyonları desteklediğini açıklıyor. Lakin ondan başka olan bitene inanan varmış gibi de görünmüyor. Adliye muhabiri dalgaları, iddiaları, henüz ortaya konamayan turpları ve bulunduğumuz noktayı derledi.

İBB operasyonları: Bilmeniz gereken her şey
İBB operasyonunda yeni bir dalga daha geldi. Tartışmalar bitmiyor. Gizli tanıkların duyumları ve itirafçıların ifadeleriyle yürüyen soruşturmada emniyet ve savcılık da karşı karşıya. Bilgi notu görünümlü fişlemelerin yapıldığı süreç hangi aşamada, kimler tutuklu, tartışma konuları neler?

İstanbul’u sevmeyince gönül

İstanbul’un fethinin 572’nci yılı kutlandı. Kusura bakmayın ama bir şehri almayı 572 yıldır kutluyor olmamız, 572 yıldır yerleşemediğimizi, onu içselleştiremediğimizi kabul etmek gibi de geliyor bize biraz. Bu süreçte “Dünyanın en güzel şehri” dediğimiz İstanbul’a yaptığımız kötülüğün, “Benden sonra tufan” yaklaşımının da haddi hesabı yok. Yavaş yavaş güzelliği bile tartışmalı hale gelmeye başlayan şehri kurtarmanın bir yolu var mı? Yoksa dönülmez akşamın ufkunda mıyız? Şehir plancısı Dr. Tuğçe Tezer’e sorduk.

İstanbul’u kurtarmak mümkün mü?
29 Mayıs, İstanbul’un fethinin 572. yılı. Kadim kentimiz İstanbul epey hırpalanmış durumda. Şehre ihanetlerin haddi hesabı da yok. Bu kadar kontrolsüz yapılaşmış ama hâlâ çok güzel bu şehri kurtarmak mümkün mü? Şehir plancısı Dr. Tuğçe Tezer’e sorduk.

“Türkiye ekonomisi Cumhuriyet tarihinin en kötü üçüncü evresinde”

Bu kötü dönemin diğer kötü dönemlerden farkı ne? Kafanızdaki soru bu olabilir. Ekonomi gazetecisi Dr. Şeref Oğuz’a göre temel fark iş ahlakındaki çöküntünün ekonomik gerilemeye eşlik etmesi. Sadece 2024 yılında 1,5 trilyon liralık vergi silindi, teşvik ve istisnalar da cabası. Böyle olunca ekonomiyi kurtarma yolunun iktisadi reçetelerden değil, etik kavramını hayatımıza döndürmeye çalışmaktan geçtiğini düşünmemek zor.

Dr. Şeref Oğuz: “Türkiye bir iktisadi kurtuluş savaşının eşiğine gelmiş durumda”
Ekonomi gazetecisi Dr. Şeref Oğuz’a göre ekonomide Cumhuriyet tarihinin en kötü üçüncü evresinden geçiyoruz. Bu dönemin öncekilerden farkı, iş ahlakındaki çöküntüyle de üst üste gelmesi. Artı, dünya da bir belirsizlik çağındayken bunun başımıza gelmesi.

İki poğaça yedim çevirmede çıkar mı?

30 yıl önce obezite oranı yüzde 16 olan Türkiye şu anda Avrupa’nın en obez ülkesi. Kimsenin hakkını yemeyelim bu konuda çeşitli önlemler denendi. Mesela dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ, kilo fazlası olanlara “Şişko” demenin onları kilo vermeye teşvik edebileceği fikrini ortaya atmıştı. Şimdiki Sağlık Bakanımız ise çevirme yaparak insanları tartıya çıkarma uygulamasını projelendirdi ve hayata geçirdi. Ehliyet modelinde olduğu gibi belli bir miktardan fazla çevirmeye giren ve kilolu çıkanların tencerelerine el konması da gündeme alınabilir bize sorarsanız. Siz bunu bir düşünün. Sonra da gelin beraber bu uygulamalar ne olursa işe yarayabilir onu konuşalım.

Yolda kilo çevirmesi zayıflamaya yeter mi?
Avrupa’nın en obez ülkesi Türkiye. Oysa 30 yıl önce obezlik oranı yalnızca yüzde 16’ydı. Ne oldu da şiştik? Şişmanlığımızın ekonomik nedenleri neler? Devlet kurumlarında ulaşılabilir diyetisyen bu kadar azken ve diyet pahalıyken yolda çevrilip kilomuzun ölçülmesi işe yarar mı?

Ezgi Mola’nın evi, Okupa Hareketi, barınma ve mülkiyet…

“Ezgi Mola’nın İspanya’daki evi işgal edildi” haberlerini gördünüz. Olay Türkiye sosyal medyasında büyük ses getirdi. İşin magazin ve sosyal medyada ağız dalaşı kısmıyla değil de altyapısı ve kavramsal boyutuyla ilgilenenlere anlatacaklarımız var. Mola’nın evini işgal eden Okupa Hareketi aslında somut bir krizin sonucu olarak ortaya çıkan bir yapı. Barınma hakkının sistematik bir saldırı altında olduğu İspanya’da binlerce konut “yatırım” amacıyla boş bekletiliyor. Kafaları da buradakinden farklı çalıştığı için bu durumu “ne yapalım böyle demek ki” diyerek kabul etmiyor, buna karşı bir işgal hareketi başlatıyorlar. İlginizi çektiyse devamı yazımızda.

‘Okupa’ akımı: Ezgi Mola’nın evini işgal edenler kim?
Barınma hakkınız sistematik bir saldırı altındaysa, binlerce konut yatırım diye boş bekletiliyorsa ve siz ev bulamıyorsanız işgal hak mıdır? Kiracıların sendikalaştığı İspanya’da bu soruya ‘evet’ diyenler var: Okupalar. En son Ezgi Mola’nın evini de işgal ettiler.

Ali Asaf, balonlar ve biz

Türkiye ara sıra da olsa vatandaşlarının yüzünü güldüren şeylere mekan olabiliyor. Ali Asaf’ın balonları gibi. 3 yaşında kanseri yenen Ali Asaf’ın babası Samet Demir, sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda, “Arkadaşlar bizim fazla çevremiz yok. Oğlum kanseri yendi, balon uçurmak istiyor. Gelir misiniz?” sözleriyle herkesi duygulandırmıştı. Meydanda balon uçurmaya binlerce insan gitti. Fayn da oradaydı.

Ali Asaf Demir: Balonlar gitti, biz geldik
Ali Asaf Demir’in iyileşmesini kutlamak için bir meydanda toplandık. Balonlar göğe süzüldü, biz yere daha sağlam bastık. Dayanışmanın, iyiliğin ve umudun ne demek olduğunu hatırladık. Çünkü balonlar gitti ama biz geldik.

Mayıslar kimlerin?

12 ayın sultanı, spor takviminin en heyecanlı dönemi mayıs bitiyor. Spor kanadımız Galatasaray ve Fenerbahçe’nin şampiyonluklarından F1’deki McLaren rüzgarına, bisiklet turundan snooker’a detaylı bir mayıs raporu çıkardı.

Şampiyonlukların ayı Mayıs: ne oldu ne olamadı?
Mayıs, spor takviminin en hareketli zamanı. Kupalar bir bir sahiplerini buluyor, unutulmaz vedalar yaşanıyor, yeni efsaneler doğuyor... Yeşil sahalardan parkeye, toprak kortlardan asfalt pistlere kadar her yerde gündem dolu doluydu.

Batsın bu şirket!

Okurumuz işyerinde saygı görmediğinden, hatta düpedüz kötü muamele gördüğünden dert yanmış ve sormuş: Ben bu saatten sonra bu şirketin yararına değil zararına çalışırsam ne olur? Ahlak Bekçisi adalet, profesyonellik, görev ve etik kavramlarının tamamını masaya seriyor ve harmanlayarak cevap veriyor.

‘Ne kadar ekmek, o kadar köfte’ etik mi?
Genç bir okurumuz yeni işe başlamış. Ama iş yerinde kendisine saygı gösterilmediği, işlere dahil edilmediği için kendisini yararsız gördüğünü söylüyor. Zaten bezmiş ve artık şirkete yarar sağlamak değil, zarar vermek istiyor. Ahlak Bekçisi de bu durumu değerlendiriyor.

Fayn bu haftaki önerisinde yine sinema sektöründen gidiyor. Malum, geçen hafta Cannes’da boy gösterme haftasıydı. Altın Palmiye’nin sahibi ise It Was Just an Accident (Sadece Bir Kazaydı) filmiyle Cafer Penahi oldu. Penahi’nin bu başarısı yeni değil. Daha önce Altın Aslan, Gümüş Ayı almışlığı da kekin içine sakladığı USB bellekle Fransa’ya film göndertmişliği de var. Devletin kısıtlamalarından kaçmak için gizlice çekilen gerilim filmi It Was Just an Accident’ı izlemenizi öneririz, konusu açılınca “ben yeni övdüm de geldim” dersiniz…

Karikatür: Zehra Ömeroğlu
🦉
Fayn’a sınırsız erişim için abone olun, Türkiye’de dünya standartlarında gazeteciliğin gelişmesini destekleyin.
Bağlantı kopyalandı!