Memleketin gündemi zihin akışımızı hunharca istila ederken “yaşam devam ediyor, etmek zorunda” dediğimiz yerlerde sessizce şahsi çabalarımızı sürdürüyoruz. Çünkü başka türlüsü pek mümkün değil. Çocuklar var, annelik var, babalık var, iş hayatı var, para kazanma gailesi var çünkü faturalar var, sanatsal çabamız var, okumak var, yazmak var, nefes aldığımız çünkü nefes alamazsak pek çok şey gibi politik mücadelemizi de sürdüremeyeceğimiz alanlar var. Öte yandan her şey politik ve hayatın hangi alanında mücadele edersek edelim dertler aynı kaynağı işaret ediyor. Bir derdimiz var, geçmiyor. Geçer mi, benim sahiden artık tam bilemediğim yerler oralar.
Bu süreçte bana ayrılan bu küçük gazetecilik evreninde kimselere “sana ne oldu?” diyemedim ama bir yerden soru sormaya devam etmek istedim. Bu defa bir süredir yolumun bazısıyla yeni kitabım vesilesiyle kesiştiği bağımsız kitabevleri ile dertleştim. Bu coğrafyada kitap yazarak, kitap hazırlayarak, kitap yayımlayarak ve kitap satarak garip bir şeyin içinde dönenip duruyoruz hep birlikte. Değirmen dönüyor mu? Çoğu kez dönmüyor. Ama seviyoruz bu arada dönen arada dönmeyen değirmeni, ne yapalım. Sevince de böyle oluyor. İnsan tutunup kalıyor, arkasını dönemiyor. Hayatlarımızda olan biten şeyler içinde en çok yazmaya, okumaya alışkınız ve aklımız en çok bu işe çalışıyor. Matbu olana sevdamızı sürdürmenin yollarını arıyoruz. Bin yıldır emek verdiğimiz alanda içimizde tuhaf bir umut dövüşmeye devam ediyoruz. Olan bu. Gittiği yere kadar.