Türkiye sineması bir süredir taşrada geçen dram filmlerinin etkisi altında. Haksızlık etmeyelim, bunların içerisinde elbette çok iyi örnekler de var. Fakat bağımsız sinemamızın sırtını günden güne bir formüle dayadığını söylemek, çok haksız bir eleştiri değil maalesef. Emine Yıldırım’ın ilk uzun metraj filmi Gündüz Apollon Gece Athena bu döngüyü kıran ve izlediğinizde içinizi ferahlatan bir yapım olarak dikkat çekiyor. Annesinin hayaletini arayan Defne ve ona eşlik eden hayaletleriyle izleyeni hem gülümsetiyor hem üzüyor hem de bu coğrafyaya dair birçok şeyi sorgulatıyor. Son olarak Adana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Müzik ve Kadir Beycioğlu Jüri Özel Ödülü’nü kazanan filmin düşündürdüklerini yönetmeni Emine Yıldırım ve yapımcısı Dilde Mahalli’ye sorduk.

Gündüz Apollon Gece Athena (GAGA), izleyenlerin duygudaşlık kurabileceği bazı durumları ve dertleri yansıtan bir film. Filmin senaryosunun ilk fikirleri ortaya çıktığında hangi duygular ön plandaydı sizin için, neleri dert etmiştiniz?

Emine Yıldırım: Birkaç duygu ön plandaydı aslında. En temelde bir aidiyet sorunu yaşıyordum memleketle ilgili. Şu anda da yaşadığımız kutuplaşma, dışlayıcılık ve kısıtlayıcılık gibi şeylerle ilgili dertlerim vardı. Fakat sonra şöyle düşündüm: Burası benim de memleketim ve burayı istediğim gibi sahiplenebilirim. Kimsenin bana böyle hissettirmeye hakkı yok. Kendi aidiyetimi sahiplenme yolculuğuma çıkarken, başka insanların da bu şekilde hissettiğini biliyordum. Buna dair ne yapabilirim diye düşünerek, kendimce bir şifa yolculuğuna çıkmış oldum.

O sırada Side’ye gittim tek başıma. Bir kış vaktiydi ve kimse yoktu. Çok garip bir yer orası, Efes gibi değil mesela. Antik yapılar ve evlerin iç içe olduğu bir kent. Orada çok küçük hissettim kendimi. İnsanlar binlerce yıldır bu döngüleri ya da benim hissettiğim duyguları yaşıyor, ama yine de bir şekilde hayatlarına devam ediyorlar. Bunun üzerine son 20 küsur yıldır yaşadığımız zorbalığı kabul etmediğimi fark ettim. Bu hislerden yola çıkarak bir hikâye yazmaya başladım.