ABD Başkanı ve emlakçı Donald Trump ile Gazze’deki soykırımın baş sorumlusu Benjamin Netanyahu’nun ortaya koyduğu belge uyarınca Filistin’deki yıkım en azından hız kaybetti.
13 Ekim’de de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah Es-Sisi, Katar Emiri Tamim El Sani ve Trump, içi bomboş başka bir belgeye imza attılar.
Bu boş belgenin adı doğal olarak Trump’ın adını taşıyor: Kalıcı barış ve refah için Trump Bildirisi.
Belge boş zira kalıcı barışın ve refahın nasıl sağlanacağına ilişkin somut elle tutulur bir tane bile öneride bulunmuyor. Kalabalık bir sitenin genel kurulunun sonundaki temenniler kısmı kadar kıymetli. Bir şeyler ifade edebilecek tek cümlesi var:
“Gazze Şeridi’nde kapsamlı ve kalıcı barış düzenlemelerinin kurulmasında kaydedilen ilerlemeyi ve İsrail ile bölgesel komşuları arasındaki dostane ve karşılıklı yarar sağlayan ilişkiyi memnuniyetle karşılıyoruz.”
Bunun anlamı şu, bundan sonra İsrail ile bölge ülkelerinin ilişkileri düzelebilir. Bir nevi ‘İsrail’i tanıyalım, o arada Filistin sorunu çözülür inşallah’ diyen İbrahim Anlaşmaları’na referans.
Bu boş belgenin içeriğinde tartışılacak bir şey olmadığı için ana akım medya başka konuları tartışmaya devam etti: Yok, Netanyahu toplantıya gelirse, başta Türkiye olmak üzere diğer ülke liderleri gelmeyeceklerini söylemiş; yok Netanyahu açıklama yapıp “Gelmeyeceğim” diyene kadar, Erdoğan Türkiye’ye geri dönmeye hazırmış hatta uçağı Mısır’da pisti pas geçmiş vs vs…
Zaten belgenin boş olduğunu Erdoğan da kabul ediyor:
"Anlaşmaya, Filistin sorununu çözen bir belge gözüyle bakmak yanlış olur. Varılan bu mutabakat özü itibariyle bir ateşkes düzenlemesidir.”
Çok doğru ama Trump-Netanyahu belgesindeki ateşkesin bile yürüdüğü söylenemez.
Zira bu belgenin ilk maddeleri, İsrailli rehinelerden sağ olanların serbest bırakılmasından, ölü olanlarının naaşlarının iadesinden söz ediyor. İsrail de elindeki bazı Filistinlileri bırakacak bunun karşılığında. Sonra da açlıktan kırılan Gazze’ye insani yardım girmesine izin verecek.
Fakat bu aşama bile tam olarak geçilebilmiş değil. Zira Hamas, rehinelere ait cenazelerin bazılarının yıkıntılar altında olduğunu söylüyor. BM de bu durumu onaylıyor. İsrail ise, Gazze’ye yardım girmesini çok ama çok ağırdan alıyor.
Bunun böyle olacağını biliyorduk. Zira, Trump-Netanyahu belgesinin yanıt bulmamış onlarca sorusu olduğu gibi, bu belgenin temel mantığının da “Nasıl olsa, Hamas bu anlaşmayı yerine getiremez, getirse bile bir bahane bulup, kaldığımız yerden devam ederiz ve suçu Hamas’a atarız” üzerine kurulu olduğunu biliyoruz.
Bu arada sütten çıkmış ak kaşık olmadığı bilinen Hamas da boş durmuyor. Her bu tip bir belge ya da anlaşma yapıldıktan sonra olduğu gibi, bazı kişileri İsrail ile işbirliği yaptığı gerekçesiyle kamuya açık bir biçimde yargısız infaz etti.
Özetle, Filistinliler açısından bitmeyen İsrail işgalinin getirdiği sorunlar böğürlerinde bir kaya gibi durmaya devam ediyor. Kendi kaderlerini tayin hakları ellerinden alındı. Yolsuzluğa batmış ve etkisiz bir Filistin Yönetimi ve kendisinden olmayan herkes üzerinde baskı oluşturan Hamas var önlerinde.
Bir sloganın düşündürdükleri
Filistin’e destek gösterilerinde atılan bir slogan var: Denizden nehire özgür Filistin.
Bu slogan Ürdün Nehri’nden Akdeniz’e kadar Filistin’in özgür olmasını istiyor. Yani aslında İsrail’in varlığını tanımıyor.