K A T K I L A R I Y L A

Küçük bir kız çocuğuyken en büyük kabuslarımdan biri prens ve prensesli peri masallarıydı. Bana alınan hikâye kitaplarını defalarca çevremdekilere okutur ama prensesli masallar bittikten sonra onları öfkeyle bir yana fırlatırdım. 

O yaştayken bile kadınların kurtuluşunun bir prensten geçtiği fikrine düşman, feminist bilinci yüksek bir çocuk olmamdan kaynaklı olmasını isterdim bu hareketimin. Ancak sebep farklıydı. 

Ben prensle evlenebildiği için kitaptaki prensesi kıskanıyordum. 

Bir prens yüzünden okumaya düşman olurum korkusundan olsa gerek, bana hep hayvanlar aleminden karakterler içeren kitaplar almaya başladılar. Baloda pabucunun tekini kaybeden Külkedisi’nden sonra Bremen Mızıkacıları ilaç gibi geldi.

Bu davranışım, uzun bir süre çocukluğuma dair silik bir anı olarak kaldı. Ta ki Külkedisi’nin farklı bir perspektifle yeniden yorumlandığı Çirkin Üvey Kardeş’i izleyene kadar…

Ne pahasına olursa olsun prensle evlenmeyi aklına koymuş “çirkin” üvey kızkardeş Elvira’nın hikâyesi, bana yıllar evvelinden bir başka kız çocuğunu, kendimi anımsattı. Tabii çok daha sert, çok daha dehşete düşürücü bir halde. Ve güzellik standartlarına uymak için yapılabileceklerin hududunu sorgular bir gözle…