Memleketin gündemi zihin akışımızı hunharca istila ederken “yaşam devam ediyor, etmek zorunda” dediğimiz yerlerde sessizce şahsi çabalarımızı sürdürüyoruz. Çünkü başka türlüsü pek mümkün değil. Çocuklar var, annelik var, babalık var, iş hayatı var, para kazanma gailesi var çünkü faturalar var, sanatsal çabamız var, okumak var, yazmak var, nefes aldığımız çünkü nefes alamazsak pek çok şey gibi politik mücadelemizi de sürdüremeyeceğimiz alanlar var. Öte yandan her şey politik ve hayatın hangi alanında mücadele edersek edelim dertler aynı kaynağı işaret ediyor. Bir derdimiz var, geçmiyor. Geçer mi, benim sahiden artık tam bilemediğim yerler oralar.
Bu süreçte bana ayrılan bu küçük gazetecilik evreninde kimselere “sana ne oldu?” diyemedim ama bir yerden soru sormaya devam etmek istedim. Bu defa bir süredir yolumun bazısıyla yeni kitabım vesilesiyle kesiştiği bağımsız kitabevleri ile dertleştim. Bu coğrafyada kitap yazarak, kitap hazırlayarak, kitap yayımlayarak ve kitap satarak garip bir şeyin içinde dönenip duruyoruz hep birlikte. Değirmen dönüyor mu? Çoğu kez dönmüyor. Ama seviyoruz bu arada dönen arada dönmeyen değirmeni, ne yapalım. Sevince de böyle oluyor. İnsan tutunup kalıyor, arkasını dönemiyor. Hayatlarımızda olan biten şeyler içinde en çok yazmaya, okumaya alışkınız ve aklımız en çok bu işe çalışıyor. Matbu olana sevdamızı sürdürmenin yollarını arıyoruz. Bin yıldır emek verdiğimiz alanda içimizde tuhaf bir umut dövüşmeye devam ediyoruz. Olan bu. Gittiği yere kadar.
Bir İstanbullu olarak çerçevemi yaşadığım şehirle çizerek, İstanbul’da yaşamını sürdüren bazı bağımsız kitabevleriyle konuştuğum bu seride muhakkak birilerini atlıyor olacağım. Birileri e-postalarıma dönmemiş olacak, birileri ise ne yazık ki aklıma gelmemiş olacak. Ama günün sonunda bir ortak ahval yoklaması yapmış olmayı umuyorum. Yoksa daha aklımda İstanbul dışından, her birini “kültür emekçisi” olarak tanımlayacağım Yakın Kitabevi var, Yerdeniz Kitapçısı var, Ücra Sahaf var, Adımlar Kitabevi var.
Söyleşilere önce Yalvaç Abi Kitabevi’yle başlamıştım. Burcu Ural Kopan’la bu uzun yolu ve ne yazık ki onun bitişini konuşmuştuk. Aynı yazıda ikinci konuğum ise Robinson Crusoe 389’un otuz yıllık yolculuğuna ilk yıllarından beri şahitlik eden, kitabevinin uzun soluklu emektarı Burçin Kimmet, üçüncü konuğum ise 2019’dan bu yana kentteki çok kıymetli bir boşluğu dolduran, kendini çocuklar için yeni nesil kitap kulübü ve okuma atölyesi olarak tanımlayan Okutopya’nın kurucusu Görkem Kantar Arsoy olmuştu.
Bu hafta Homer’in kurucusu Ayşen Boylu’ya kulak verdim. Haftaya da dosyanın üçüncü ayağında Frankeştayn’ın kurucusu Ayşe Tümerkan ve Gergedan Kitabevi’nin kurucusu Rüyam Yılmaz sorularımı yanıtlayacak.
Ayşen Boylu 1995 yılından beri Homer gibi nefis bir kitabevini her şeye rağmen yaşatmayı başaran bir süper kahraman. Öyle diyorum çünkü sahiden öyle. Sadece varlığıyla bile insana umut veren bir yer Homer. Çoğu kitabevi gibi okura kitap alışverişinin ötesinde bir toplanma, bağ kurma, nefes alma ve hatta saklanma alanı sunan bir yuva. Bağımsız kitabevlerini konuştuğum bu seriye Ayşen Hanım’ın katkısı çok değerli. Onun 30 yıllık tecrübesini dinleme fırsatını yakalamış olduğum için çok şanslıyım. Merhaba diyerek söze başladık.
“Merhaba. Öncelikle bana bu fırsatı tanıdığınız için içtenlikle teşekkür ederim. Bu vesileyle hem kendi adıma hem de tüm bağımsız kitabevleri adına biraz daha görünür olduğumuzu hissetmek beni gerçekten çok mutlu ediyor. Ayrıca çok sevdiğim bir yazarla söyleşi yapma şansı bulmak, kişisel dünyamda ‘iyi ki kitapçıyım’ dedirten özel bir anı.”
Kapısından yıllarca okur olarak girdiğim bir kitabevinin kurucusundan bunu duymak nasıl güzel! Ne mutlu bana!
Sohbetin devamında biraz tanıyalım istedim Ayşen Hanım’ı.
“Ben ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü mezunuyum. Lisans eğitimim sırasında ODTÜ Arkeoloji Topluluğu yeni kurulduğunda ilk katılanlar arasında yer aldım. Bu süreç, içimde zaten var olan tarih ve arkeoloji sevgisini daha da büyüttü. Mesleki ilgimle arkeolojiyi birleştirme arzusu beni akademik anlamda da bu alana yöneltti. O dönemdeki hocalarımın da teşvikiyle yüksek lisans yapmak üzere hazırlıklara başladım ancak o yıllarda disiplinlerarası eğitim olanakları sınırlıydı. Bu nedenle kendi okulumda Arkeometri Ana Bilim Dalının açılmasını bir yıl bekledim ve sonrasında Kentsel Arkeoloji alanında yüksek lisansımı, ana bilim dalının ilk mezunu olarak tamamladım. Bu süreçte, hayalimdeki iş olan Kültür Bakanlığında koruma plancısı olarak çalışma fırsatını da yakaladım. Ardından evlenerek İstanbul’a taşındım ve İTÜ’de çok kıymetli hocalarım eşliğinde doktora eğitimime başladım. Ne yazık ki o dönem çalıştığım kurumdan ilkesel bazı nedenlerle istifa etmem gerekti. Arkası Homer.”
Homer’in hikayesinden önce kitaplarla ilişkisini merak ettim. Hep iyi bir okur muydu?
“Kendimi bildim bileli okuyorum galiba. Çocukken annem bize sürekli kitap okurdu. O dönem Altın Kitaplar’ın sert kapaklı masal kitapları vardı, bayılırdım onlara. Annemin sesinden kitap dinlemek harikaydı. Zaten evde babam da annem de babaannem de hep bir şeyler okurlardı. İlginçtir, tüm bu atmosferin içinde, ilkokul birinci sınıfta okumaya en çok direnen ben olmuştum. Okuma bayramında hâlâ tam çözememişken, öğretmenimin artık ‘buna da kırmızı kurdele takalım’ dediğini hatırlıyorum. Belki de bu bir direnişti, annemle kurduğum o özel okuma bağını kaybetmemek için bir içsel çabaydı. Ne tuhaf, sonrasında kızımla da benzer bir his yaşadım. Ona kitap okumak en sevdiğim şeylerden biriydi ama kendi başına okumaya başladığında, içimde garip bir boşluk belirdi. Birlikte aynı kitapları, aynı hızda okumaya çalıştım uzun süre, ama hayatın temposu izin vermedi. Ne güzel ki o da iyi bir okur oldu. Sonrasında gene okumaya düştüm. Babamla her cumartesi günü İzmir’deki kitapçımız Yavuz Kitabevine gider, haftalık okuma hızıma göre kitaplar alırdık. Sonra da hep üniversite dahil harçlıklarımla kitap aldım hayatımda. Kitapçılarda olmayı, bir kitap ararken başka bir kitabı keşfetmeyi hep çok sevdim.”
Şimdilerde nasıl kitaplarla arası…
“Etrafımda her zaman aynı anda okuduğum birçok kitap olur. Ve elbette, her sabah kitap okuyarak güne başlamak beni çok mutlu ediyor. Tek derdim sanırım her tutkulu okur ile aynı: Zaman okumak istediğim kitapları okumaya yeterli değil. Okunacaklar listem hep bir kule olarak önümde, her gün yükseliyor.”
Homer'ın kurulma hikayesini sordum.