Ahlak Bekçisi merhaba,
Zaman zaman kendi değerlerim ve hayatın gerçekleri arasında sıkıştığım anlar olabiliyor. Böyle zamanlarda arada kaldığım ikilemler beni sık sık kararlarımı/tercihlerimi ahlaki açıdan sorgulamaya itiyor. Hayatımın belki de en önemli kararını aldığımı ve bir dönemeç noktasında olduğumu düşünüyorum ve şu anda da zihnimde böyle bir soru yatıyor.
30’larının başında bir kadınım. Birkaç yıldır beraber olduğum erkek arkadaşımla evlilik kararı aldık. Erkek arkadaşımı çok seviyorum, ilişkimizde ufak tefek ve olağan pürüzler dışında bir sıkıntı yok. Ama bundan sonra daha “ciddi” bir düzlemde sürdüreceğimiz bu ilişkinin bazı teknik noktaları konusunda kafam karışık.
Bu kafa karışıklığının altında ise kendimi tanımlayış biçimim ve bazı değer yargılarım yatıyor. Ben başarılı bir akademisyen ya da amatör bir seramik sanatçısı olmamın ötesinde, kendimi tanımlarken “feminist” kimliğimi önceliyorum. Üniversitenin ilk yıllarından itibaren içinde yer aldığım okuma grupları, kadın meclisi buluşmaları, sahada ve mücadelede yer aldığım anlar derken, sanki hamurum feminizmle yoğruldu diyebilirim.
Uzun yıllar akademi içinde tutunmaya çalıştım. Yüksek lisans, doktora, kadro sıkıntıları derken maddi olarak güçlenmekte biraz zorlandım. Şu an geçimimi sağlayabiliyorum ancak benden daha farklı bir alanda çalışan erkek arkadaşıma kıyasla çok az kazanıyorum. Bu zamana kadar çoğu şeyi ortak hallettik, bir yemeğe/tatile çıktığımızda bölüşerek ödedik ya da sırayla ilerledik. Ama evlilik aynı zamanda gelirleri birleştirmek, harcamaları paylaşmak, yepyeni bir finansal düzen kurmak demek. Ve ben bu sistemi kurmak konusunda neyin daha adil ve ahlaki olduğundan emin olamıyorum.