
Düşünün ki anahtarınızı kaybettiniz. Şehrin her yerine anahtarınızı kaybettiğinize dair yapıştırdığınız ilanlara bir mesajla karşılık aldınız.
Mesajı atan kişiyle ev adresinizi paylaştıktan sonra numara artık kullanılmaz oldu, engellendiniz.
Artık anahtarınız yok, kuvvetle muhtemel ki bir başkasının elinde ve o bir başkası adresinizi biliyor. Huzurla oturmak, yuva bildiğiniz yerde rahatça uyumak mümkün değil artık.
Toplumsal histeri olarak tanımlanabilecek kavram, buna çok yakın bir duygu durumu. Her an her şey olabilir, ama hiçbir şey olmayabilir de. Bizden gayrı herkes bize yabancı, ama bir nefes kadar yakın da.
İnsan kendini bir başkasının değilleri üzerinden tanımlayınca, sanki herkesin adresi herkese aşikar oluyor. Karşı tarafın sınırları, beriki taraf için üstüne her an basmakla tedirgin ettiği bir bam teline dönüyor.
Histeri, bu sınırların zorlandığı noktaları olanca açıklığıyla gösteren bir film. Irkçılık hakkında film çekme çabasının nasıl ırkçılığın kendisine dönebileceğini gösteren bir meta anlatı.

Kimlik ve göçmenlik ekseninde sinema
Histeri, yönetmen Mehmet Akif Büyükatalay’ın ikinci uzun metraj filmi.
Almanya’da doğup büyüyen Büyükatalay’ın üretimleri, genel olarak kimlik, kültürel önyargılar, Batı toplumlarının yabancılara bakışı gibi meseleler etrafında şekilleniyor.
Yönetmenin ilk uzun metraj filmi Oray. Film, Almanya’da yaşayan, Türk ve Müslüman bir genç adamın yaşadığı inanç krizini temel alıyor.
Büyükatalay’ı tanıdığımız bir başka yapım daha var: 2022 tarihli Aşk, Mark ve Ölüm. Almanya’da ırkçılıkla mücadele eden Türk göçmenlerin isyanını müzik mirası üzerinden anlatan filmde Büyükatalay, senarist ve yapımcı olarak görev almıştı.
21 Kasım’da MUBI’de gösterime giren Histeri ise ırkçılık hakkında bir film yapmayı konu ediniyor. Ancak sette olaylar öyle gelişiyor ki film, anlatmak istediği şeyin bir aynasına dönüşüyor.

ÖZEL BİR HEDİYE
ŞİMDİ MUBI’DE HİSTERİ VE DAHA BİRÇOK HARİKA YAPIMI 30 GÜN BOYUNCA ÜCRETSİZ İZLEYİN.
ŞİMDİ İZLEIrkçılığı anlatırken ırkçılığa kaçmak
Filmde, Türk kökenli Alman yönetmen Yiğit, 90’larda Solingen’de gerçekleşen ırkçı saldırıyı konu edinen bir film çekme niyetinde. Olanı olduğu gibi göstermek, kurduğu dekorla yaşananı o gün gibi aktarmak istiyor.
Ancak işler istediği gibi gitmiyor. Film setinde yaşanan bir gerginlik sonucu, set çalışanlarının, yönetmenin, yapımcının içerisinde olduğu, çözümsüz bir tartışma ve gerilim süreci başlıyor.
Filmdeki önemli karakterlerden biri ikinci yönetmen yardımcısı Elif. Babası Türk olan ancak Alman kimliğini önceleyen Elif, yönetmen Yiğit ve yapımcı Lilith’in evinde konakladığı geçici süreçte, evin anahtarını kaybediyor ve bu kayıp film çekimlerinin bir kısmını içeren bobinlerin de kaybolmasıyla paralellik gösteriyor.
Elif kendini yalanlar, komplolar ve paranoyalarla dolu bir düğüm içinde bulurken filmin sebep olduğu açmazlar bir girdap gibi tüm karakterleri içine doğru çekiyor: kendisi de film çekme hayalleri kuran figüran Mustafa, yönetmen Yiğit, yapımcı Lilith, set şoförü Macit, figüran Said…
Tüm bu karakterlerin kimi zaman birbirini savunmak için bir şeyleri örtbas ettiği, kimi zaman da acımasızca saldırıya geçtiği tartışma, hiçbir sorunu çözmediği gibi bir de resmen Solingen’i kopyalıyor.
Yönetmen Büyükatalay, ilk filmi Oray hakkında verdiği röportajda gelecek projesi hakkında konuşurken bu çözümsüzlüğü aslında çoktan sinyallemiş: “Şu an ideolojilerin hâkim olduğu münakaşa kültürünün imkansızlığını anlatan gerilim türünde bir filmin hazırlık aşamasındayım.”
Histeri, bireyin kendi konumundan öteye bakamadığında kaçınılmaz hale gelen çatışmayı, psikolojik gerilimle toplumsal gözlemleri bir araya getirerek işliyor.

Solingen’de neler olmuştu?
Histeri’deki yönetmen Yiğit’in filminde anlatmak istediği Solingen faciasını bir hatırlayalım.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki modern Almanya’nın en feci ırkçı saldırılarından kabul edilen olay, Solingen Faciası ya da Solingen Katliamı olarak anılıyor.
Almanya’nın Solingen kentinde yaşayan Türk bir aile, 29 Mayıs 1993 gecesi neo-Nazi bir grup genç Alman erkek tarafından katledildi.
Yaşları 16 ile 23 arasında değişen aşırı sağcı gençler, ailenin evini ateşe verdi.
Genç ailesine mensup üç kız çocuğu ve iki kadın hayatını kaybetti; diğer on dört aile üyesi yaralandı.
Yakalanan failler kundaklama ve cinayetten suçlu bulunarak hapis cezasına çarptırıldı. Hapis cezaları sona eren ve serbest bırakılan failler, kimlikleri gizli tutularak Almanya’da yaşamlarını sürdürüyor.
Batılı Oryantalist bakış
Yönetmen Büyükatalay’ın tercih ettiği konular ve kendine has üslubunda Batı’nın kendi dışındakileri sadece bir ikilikten ibaret gören bakışına bir başkaldırı var. Ona göre, Batı’da çekilen filmlerde yalnızca şu iki tarafın karşıtlığı söz konusu: Batı’nın kurtarmak istediği ezilen kadın ile Batı’nın kendini korumak istediği öfkeli, Doğulu erkek.
Büyükatalay, Oray filminin ardından Altyazı’ya verdiği röportajda Batı sanatının oryantalist bakışını eleştiriyor ve bir sonraki filmi Histeri’de yer vereceği yönetmen karakterinin ipuçlarını veriyor:
“Avrupa’da göçmenler ve Müslümanlar hakkında yanlış bilgilerle dolu, araştırması iyi yapılmamış pek çok film var. Dışarıdan, oryantalist bir bakış açısıyla anlatıyorlar hikayelerini. ‘Yabancı’ veya ‘dindar’ kimliklerinden başka hiçbir özelliği olmayan iki boyutlu karakterler üzerinden terör gibi, töre cinayeti gibi sansasyonel konular işleniyor. Bir nevi gazete manşetlerinin filme dökülmüş hali bunlar. İslam’ın bir inanç olduğunu görmezden gelerek, birey ile inandığı Tanrı arasındaki o duygusal ve vicdani bağ yokmuş gibi, meselenin sırf siyasi yönüne bakıyorlar.”
Büyükatalay’ın çizdiği yönetmen karakter Yiğit de bu bakıştan payını almış biri. Türk asıllı olduğunu yalnızca isminin Türkçe oluşu belli ediyor. Ve kökenleri, onun bir Batılı gibi olaylara yaklaşmasının da önüne geçemiyor.
Histeri’de figüran Mustafa’nın ağzından duyduğumuz Yiğit’e yönelik kimi eleştiriler, oryantalist bakışlı tüm Batılıları hedef alıyor gibi. Mustafa’ya göre “Yiğit ya da Yiğit gibi yönetmenler, Avrupa’nın vicdanını rahatlatacak filmler yapar. Bu filmlerde de ya kurbansındır ya terörist…”
Büyükatalay’ın yapmaya çalıştığı ise film içinde film anlatısı kurarak Yiğit’i ters yüz etmek bir nevi. Yalnızca öfke ve üzüntü duygularını tetikleyerek vicdan rahatlatan filmler yapmak değil, toplumsal olaylarda paranoyaya kapılmamızın ne kadar bıçak sırtında olduğunu göstererek tetiklemek, rahatsız etmek ve vicdanları diri tutmak…

Başkalarının acısına bakmak
Filmde yönetmen Yiğit’in düştüğü durum, ırkçılık hakkında onu yeniden türetmeden, en azından yaşananlara tepeden bakmadan bir anlatı kurmanın ne kadar mümkün olduğunu sorgulatıyor.
Yiğit “sette olanlara biz karar veririz” diyerek kendi iktidarını tesis etmeye çalışırken, göçmen set çalışanları konuya “bu bizim meselemiz, bizim filmimiz” diye yaklaşıyor. Peki ortada gerçekten bir acı var olduğunda, onu gösterme, temsil etme, ona bakma, izleme hakkı kimindir?
Başkalarının Acısına Bakmak denemesinde Susan Sontag, savaş fotoğrafları üzerinden modern dünyada felaketlerin nasıl seyircisi olduğumuzu irdeliyor. Fotoğraflar aracılığıyla acıya bakmak, bizi empatiye de sevk edebilir, pasifleştirip duyarsız da kılabilir.
Başkalarının acısına bakmak zorunludur, çünkü aksi kayıtsızlık gerektirir; ama aynı zamanda sorunludur da, çünkü her bakış bir politik işleve de sahiptir.
Sontag’a göre başlarından onlarınki gibi bir şey geçmemiş olan “bizler” için, onların yaşadıklarını gerçekten tasavvur etmemiz mümkün değildir. Fakat aynı zamanda bunun ne kadar göreceli bir bakış olacağının bilincini kaybetmeyerek, bakmaya da devam etmeli yazara göre.
Bir acıyı görüntü aracılığıyla seyretmek, ona mesafelenmeyi gerektirir, evet. Ama yakından, bir görüntü aracılığıyla olmadan seyretmek de aslında yalnızca izlemekten ibarettir. Ve bu taraftan bakıldığında “bizim meselemiz, bizim filmimiz” varsayımı da aslında yalnızca bir mesafe ölçümü sorununa döner, seyretmek bakidir.
Toplumsal histeri ve kaybolan anahtar
Zaten yönetmen Büyükatalay’ın da filmdeki salt amacı Yiğit ve Yiğit gibi yönetmenleri eleştirmek değil. O, herkesin kendi bakışından haklı olduğu ama sadece kendisinin haklı olduğunu düşündüğü halleri hicvediyor. Toplumsal histeriyi de herkesin kendini karşıtı üzerinden tanımlamasının, ötekini kolaylıkla suçlayabilmesinin bir sonucu olan tekinsizlik haliyle tanımlıyor.
Filmde ikinci yönetmen yardımcısı Elif, anahtarını kaybettiğine dair ilanlar asıyor. Bu ilana dönüş yapıp anahtarı bulduğunu iddia eden bir yabancıyla adresini paylaşıyor. Ancak gelen giden olmadığı gibi bir de iletişime geçtiği numara tarafından engelleniyor.
Düşünün ki anahtarınıza sahip olanlar adresinizi biliyor; histeri tam olarak bu.
Düşünün ki toplumda “yabancı” olarak bildikleriniz, sizin kendinizi nasıl tanımladığınızı, nereye konumlandırdığınızı, yani yumuşak karnınızı biliyor; Histeri tam olarak bu.

ÖZEL BİR HEDİYE
ŞİMDİ MUBI’DE HİSTERİ VE DAHA BİRÇOK HARİKA YAPIMI 30 GÜN BOYUNCA ÜCRETSİZ İZLEYİN.
ŞİMDİ İZLE