Kadehlerin havada uçuştuğu bir Cumartesi akşamı, arkadaşınızın doğum gününde kalabalık bir grup toplanmışsınız.
Bardaklar bir daha doldurulurken sizin elinizle “istemiyorum” işareti yapmanızı arkadaşlarınız umursamıyor. “Aaa olur mu öyle hiç, içeceksin” cevabını almanız muhtemel. Sosyal çevrenizin üstünüzde oluşturduğu bu baskıdan hoşnut değilsiniz ama “sıkıcı” damgası yemeyi göze alamıyorsunuz.
Bir başka akşam yemeğinde canınız yine alkollü içki çekmiyor. Artık daha sağlıklı beslenmek ve bedeninize iyi bakmak istiyorsunuz. Bir yandan da ay sonu, menüdeki fiyatlarla tedirgin bir şekilde bakışıyorsunuz. Buna rağmen herkesin içtiği bu yemekte “ben içmeyeceğim” demek çevrenizdekilerin şaşkın bakışlarını üzerinize çekmek demek.
Acaba alkol almayı gerçekten seviyor muyum ya da istiyor muyum diye sorguladığınız bir dönemde tam da sizi anlatan bir akım karşınıza çıkıyor: “sober-curious” olmak.
Bilinçli alkol tüketimini teşvik eden, ayık olmayı merak edenlere hitap eden bu konsept, sağlığını önemseyen, “peer pressure” dediğimiz akran baskısından bıkmış ve dayatılan sosyalleşme formlarına inat eden kişileri kapsıyor. Alkole tamamen küsmenize de gerek yok, sadece yer etmiş bir davranışa karşı iradenizi test etmiş olacaksınız.
“Sober-curious” nereden çıktı?
Bu terim, WGSN adlı bir trend analizi şirketinin alkolsüz içeceklerin popülerleştiğini fark etmesiyle çıkıyor. Trend, insanların ayıklığa olan merakı ve belki de ihtiyacının üstünü çiziyordu.
WGSN’de yiyecek ve içecek stratejisti olan Rachel Tan diyor ki “Bizim öngördüğümüz şey, alkolsüz içecek pazarının premium’laşması ve kendi ayakları üzerinde durabilen yeni alkolsüz klasiklerin yükselişi. Yani, alkol içermeyen ve alkolü taklit etmeyen, karmaşık tatlar sunan, olgun içim deneyimleri sağlayan daha sofistike seçeneklerin artması.”