Türkiye, son yılların en sıcak yazlarından birini yaşıyor. Sadece iklim olarak değil, siyaseten de öyle.

19 Mart’ta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve yakın çalışma arkadaşlarının yolsuzluk ve terör suçlamalarıyla gözaltına alınıp tutuklanmaları ile başlayan süreç, her hafta yeni operasyonlar ve gözaltılar ile devam ediyor

CHP yönetimi ve İmamoğlu süreci, bir daha seçim kazanamayacağını gören Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en güçlü rakibini yarış dışına itmek için yargı gücünü kullanarak yaptığı siyasi bir ‘‘darbe’’ olarak tanımlıyor. Buna tepki olarak üniversite öğrencilerinin öncülük ettiği protestolar kısa sürede tüm yurda yayılmış, 2013’teki Gezi Parkı eylemlerinden sonraki en büyük hükümet karşıtı gösterilere dönüşmüştü. Aradan geçen dört aya rağmen, toplumsal muhalefet seçme ve seçilme hakkına saldırı olarak gördüğü sürece karşı çeşitli şekillerde tepkisini göstermeye devam ediyor.

Öte yandan Ekim 2024’te MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin PKK lideri Abdullah Öcalan’a yaptığı çağrı ile başlayan,10 ayda silah bırakma aşamasına gelen ve tüm aktörlerin farklı adlandırdığı yeni “çözüm sürecinde” şimdi, sonraki adımların konuşulacağı kritik Meclis komisyonu aşaması başlıyor. Kamuoyu araştırmaları, toplumun büyük bir kesiminin silahların susmasına destek verirken, sürecin yürütülme şekli ve asıl motivasyonu konusunda soru işaretlerine sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Eş zamanlı olarak ilerleyen bu iki sürecin birbiriyle ilintisi, nereye evrileceği ve Türkiye’nin diğer meselelerini nasıl etkileyeceği hakkında herkesin aklında pek çok soru işareti var.

Mesela, 21 Temmuz’da Kuzey Kıbrıs dönüşünde uçakta kendisine eşlik eden gazeteciler Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, ‘‘Terörsüz Türkiye’’ sürecinin başarıyla devam etmesi halinde Avrupa Birliği müzakerelerinde ve vize serbestisinde yeni gelişmeler olup olmayacağını sordu

Erdoğan, Türkiye’nin tam üyelik için hazır olduğunu, AB’nin Türkiye’den herhangi bir yeni adıma gerek duymadan müzakereleri canlandırmak ve ilerletmek için bir gün bile beklememesi gerektiğini söyledi. 

Aynı hafta katıldığı bir programda CHP lideri Özgür Özel, CHP hükümetinde Türkiye’nin AB’ye tam üye olacağını, bunun gençlere sözü olduğunu ifade etti. Özel ayrıca, 24 Mayıs’ta İstanbul’da düzen Sosyalist Enternasyonal Konsey Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, ‘‘Her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey, düşmanlarımızın sözlerinden çok dostlarımızın sessizliği olacak’’ diyerek 19 Mart süreci karşısında sessiz kalmayı tercih eden Avrupalı liderleri eleştirmişti.

Biz de son günlerde Türkiye’den gelen bu açıklamaları sormak üzere 2019 yılından beri Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye Raportörlüğünü yürüten deneyimli İspanyol siyasetçi Nacho Sanchez Amor’un kapısını çaldık. Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinden 19 Mart ve ‘‘Terörsüz Türkiye’’ye pek çok güncel siyasi konu hakkında konuştuk.

‘‘Türkiye’deki otoriter eğilim ortada ve her geçen gün bu eğilim daha da derinleşiyor.’’

Cumhurbaşkanı Erdoğan 21 Temmuz’da, ‘‘Türkiye AB’ye tam üyelik için hazır’’ ifadesini kullandı. ‘‘Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin canlandırılması ve ilerletilmesi için bir gün bile beklenmemelidir. Bu gelişmelerin herhangi bir yeni adım beklenmeden halihazırda olması gerekiyor’’ dedi ve ‘‘AB için köprüden önce son çıkış Türkiye’dir’’ diye de ekledi. Ne dersiniz, Türkiye AB üyeliği için hazır mı?

Cumhurbaşkanı, ‘Türkiye üyelik için hazır’ ifadesini kullandı. Hayır, üzgünüm ama Türkiye Avrupa Birliği’ne katılmaya hazır değil.

Katılım demek demokrasi demek. Üyelik demek demokrasi demek. Ve Türkiye’deki siyasi tablo şu anda demokratik olmaktan çok uzak.

Otoriter eğilim ortada. Her hafta iktidardan gelen birçok kararla birlikte bu eğilim daha da derinleşiyor. Bu da Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olacak hiçbir koşula sahip olmadığını gösteriyor.